Skip to main content

Her sabah bir bardak kahve içmeden ayılamayanlar burada mı? Gün başlangıcının dinamik ve sakin yönlerinin dengesini yönetmeye çalışırken, sadece bir bardak içecek içmek karbon ayak izimizi büyütebilir mi? Son yılların tartışmalı konu başlıklarından biri olan kahve ve sürdürülebilirlik ikilisini yakın markaja alalım.

Kahvenin hem sosyal hem de kültürel değeri aşikâr. Hatta 2019 senesinde uzmanların bilinen kahve türlerinin %60’ının tükenme riski ile karşı karşıya olduğuna değinen açıklaması, çoğumuzun tüketiminin demirbaşlarından biri için kaybetme korkusu yaşamamıza neden olmuştu. Hatta Einstein’ın arıların yok olduğu bir senaryoya değinmesi bile daha küçük çaplı bir etki yaratmış olabilir. 

Dünyanın pek çok yerinde yetiştirilen kahve bitkisinin çoktan iklim krizinin radarına girdiğini bilmeli ve “Neler yapılabilir?” noktasında daha sorgulayıcı olmalıyız. Elbette bu soruna karşı alınacak önlemler daha az kahve tüketmek ile başlamıyor. Kahve üretiminin daha doğrusu sürdürülebilir kahve üretiminin odak noktalarını sosyal sorumluluk, çevresel etki ve ekonomik değer olarak üçe ayırabiliriz.

Sürdürülebilir kahve: Sosyal sorumluluk, çevresel etki, ekonomik değer

Azalan biyoçeşitlilik ve çoğu dezavantajlı bölgelerde yer alan çiftçilerin gün geçtikçe yoksullaşması gibi olumsuzluklar sürdürülebilir kahve işletmelerini aksiyon almaya itiyor. Sosyal sorumluluk tarafında öncelikli konum çiftçilere ait. 

Bugün kahve üretilen bölgelerin büyük çoğunluğu aşırı yoksulluk ve sosyal altyapı eksikliği ile mücadele ediyor. Kahve pazarının özellikle son yıllarda ne kadar değişken olduğunu göz önüne alırsak üreticiler, işçiler ve ailelerinin sosyoekonomik standartlarını sabit tutamadığını söylemek zor değil. Birçok kahve çiftçisinin coğrafi izolasyonu, alet satın alma veya hasadın nakliyesi gibi pratik şeylere engelleyici derecede yüksek maliyetler getirebilir. 

Kaynak: National Geographic

Belirli bölgelerde yer alan kahve çiftliklerinde çalışan yerli işçiler, üretici konumundaki çiftçiler ve aynı bölgeyi paylaşan çok sayıda insanın eğitim ve sağlık gibi temel unsurlara kolay erişim sağlayabilmesi şart. Toparlayacak olursak, endüstrinin ekonomik sürdürülebilirliğinde ve artan gelir dengesinde büyük oranda savunmasız kalan iş gücünün ihtiyaçları karşılanabiliyor olmalı. Nihayetinde ekonomik sürdürülebilirlik için toplumların sosyal sürdürülebilirliği önemli bir unsur.

Çevresel kaygılar ise büyük oranda bugüne kadar tarım ve sürdürülebilirlik için konuştuğumuz tüm negatif etkilere dayanıyor. Tarımsal kimyasallar, ormansızlaştırma, su tasarrufu, vahşi yaşamı koruma gibi unsurlar aslında başta sözünü ettiğimiz bir bardak kahve ile gezegene zarar verme iddiamızın çıkış noktaları. Tabii kahvenin bardağa gelene kadar olan yolculuğunda bizim bir etkimiz yok ancak üreticileri sürdürülebilir teknikler için baskılamak da ideal sürdürülebilir üretim ortamı için iyi bir adım olur.

Kahveyi sürdürülebilir kılmak mümkün mü?

Peki kahve üretiminde çevresel kaygılarımızı minimize ederken, üreticilerin ekonomik ve sosyal refahının artabileceği bir denklem mümkün mü?

Kaynak: Unsplash

Kahve üreticilerinin ekonomik sürdürülebilirliği, adil ticaret uygulamaları, pazarlama ve satış stratejileri ve eğitim ile sağlanabilir. Adil ticaret uygulamaları, üreticilere adil fiyatlar ve üretim maliyetlerinin karşılanması için önceden anlaşmalar yapmayı ve uzun vadeli işbirliği sağlamayı içeriyor. Kahve fiyatlarında yaşanan dengesizlik, her geçen gün üretim maliyeti artan çiftçilerin kârını azaltan bir grafikle devam ediyor. Doğru yönde uygulanan pazarlama ve satış stratejileri, üreticilerin kahve ürünlerini doğru bir şekilde pazarlamalarına ve satmalarına yardımcı olabilir. Bu sürecin olası diğer ayağı eğitim ise üreticilerin kahve üretimindeki en iyi uygulamaları öğrenmeleri ve kahve kalitesini artırmaları yolunda benimsenebilecek bir adım.

Elbette söz konusu refah ortamının da sürdürülebilirliği için kahve üreticilerinin sosyal sürdürülebilirliği, çalışma koşullarının ve iş güvenliğinin iyileştirilmesi, topluluk gelişimine katkıda bulunma ve cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi gibi koşulların sağlanması şart. Söz konusu bölgelerde kahve üreticileri topluluklarına yatırım yaparak, sosyal hizmetler ve altyapı gibi önemli konuların çözüme kavuşturulması üreticilerin daha rahat bir hareket alanı elde etmesini sağlayabilir.

Çevresel sürdürülebilirlik kaygısı

Ve her şeyin sonunda çevresel sürdürülebilirlik! Kahve üretim endüstrisi, çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için çeşitli uygulamalar benimsemeli. Organik tarım, su kaynaklarının korunması ve atık yönetimi bu uygulamaların başını çekiyor. Organik tarım, kimyasal kullanımını azaltarak toprağı ve su kaynaklarını koruyor. Hatta bu noktada kahve çiftliklerinin çevresinin ağaçlandırılmasından da bahsedebiliriz. Kaliteli kahve üretimi için sabit sıcaklığı önemli bir unsur ve ağaçlar bunun stabil bir şekilde sürdürülebilmesi için müthiş bir destek sağlıyor. Kahve bitkilerini serin tutan ağaçlar aynı zamanda aşırı yağmur maruziyetini de önlüyor. Üstelik topraktaki erozyon riskini önleyen ağaç kökleri, toprağı organik maddelerle zenginleştirerek biyoçeşitliliğin sağlanmasına da yardımcı oluyor.

Ayrıca, kahve üreticileri, karbon ayak izlerini azaltmak için yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanabilir. Örneğin, güneş panelleri, rüzgar türbinleri veya hidroelektrik santralleri gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak, fosil yakıtların kullanımını azaltılabilir.

Uzun lafın kısası sürdürülebilir bir kahve içebilmek için kat etmemiz gereken uzun bir yol var. Elbette üretim, lojistik, satış, dağıtım gibi pek çok unsurun belirli kaygıları taşıyarak entegre çalışması gerekiyor. Tüm saydığımız unsurlar içinde adil ticaret uygulamalarının apayrı bir yeri var, nihayetinde günün sonunda demokratik bir üretim ortamı sağlanabilmesinin ve kalitenin baki kalmasının tek yolu buradan geçiyor. Ancak adı yüzyıllardır sömürge ve kölelik ile birlikte anılan kahve bu dönüşüm sürecinden geçmeye ne kadar hazır, bekleyip göreceğiz.