Temkinli mi, tembel mi?
Bu sorunun cevabını verebilmek için hikayenin en başına dönmek gerekiyor. 2016 yılında, İtalya’dayız. 24 Ağustos 2016’da İtalya’nın orta kesimlerinde 6.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Özellikle depremden en büyük hasarı alan tarihi kasabalar, aynı felaketi bir kez daha yaşamamak için yeniden tasarlanma sürecine girdi.
Ulusal iyileştirme planı kapsamında değerlendirilen afet sonrası sürecin tahmini uzunluğu ise 50 yıl. Yazının ilerleyen kısımlarında 50 yıl temkinli bir süre mi, yoksa İtalya’yı uzatılmış ve tembel bir süreç mi bekliyor birlikte karar verelim.
Renzo Piano’nun yeniden yapılanma planı
Dönemin İtalya başbakanı Matteo Renzi, yaşanan deprem felaketinin ardından ünlü mimar Renzo Piano’ya danışıyor. Tahmini sayılara göre 3000 kişinin evsiz kaldığı ve 292 kişinin hayatını kaybettiği deprem sonrası öncelikli ihtiyaç vatandaşlara güvenle barınabilecekleri seçeneklere yerleştirmek. Daha sonrası için ise yalnızca güçlü binalar inşa etmek değil, deprem güvenliğini düzenleyen yasaları değiştirmek ve sürdürülebilir kılmak hedefleniyordu.
“Son derece acil bir şekilde, hızlı hareket etmeliyiz. Bir arabanın çalışan frenlere sahip olması zorunlu olduğu gibi, evlerimizi güvenli hale getirmek için ülke yasalarına depreme karşı koruma gereklilikleri yürürlüğe koyulmalıdır.”
İtalyan hükûmeti ilk 6 aylık süreçte barınma sorunu yaşayan 2.900 kent sakini çadır kenti ve barınaklardan hafif ahşap evlere taşıma sözü verdi. Planın ikinci aşaması ise, hasarlı orta İtalya kasabalarının yeniden inşasının altı ila sekiz ay içinde başlamasına dayanıyordu.
Daha sonra ilk aşama için planlanan ahşap yapılar ve sosyalleşme alanları, Stefano Boeri Architetti tarafından tasarlandı ve uygulandı.
“Yolsuzluk ve bürokrasi güvenli kentlerin önünde bir engel”
Başbakanın felaketten hemen sonra Piano’ya başvurması elbette tesadüf değil. O tarihte 78 78 yaşında olan mimar geçmişte Unesco ile çalışmış, Japonya ve Kaliforniya’daki yüksek riskli deprem bölgelerinde de deneyim kazanmıştı. Modern tıbbi teşhise benzettiği “incelikli bilimsel” bir yaklaşımla binaları güvenli hale getirmenin mümkün olduğunu savunuyordu. Ancak İtalya’da tüm bunların önünde kronikleşmiş bir yolsuzluğun, güvenli kentlerin önünde bir engel olduğunu kabul ettiğini de ekliyordu.
“Bina politikalarındaki değişiklikler en kısa sürede yapılmalı. En büyük zorluklardan biri İtalya’daki yolsuzluk miktarı ve bürokrasi. Kasabaların yeniden inşası için nesiller boyunca çalışırsak bu imkansız değil.”
Baştaki sorumuzun yanıtının temkinli olduğu aşikâr. Hoş, bu temkinliliğin nedeni güvenli yapılar inşa etmek için uzun yıllar gerekmesinde değil kökten değişecek problemlerin ciddiliğinde yatıyor. Yolsuzluklar ve bürokratik anlamda aşılması zor engeller, afet sonrasında bir nebze hafifletilse de uzun vadede topluma zarar vermeye devam ediyor. Bu nedenle her zaman yapılanın aksine sorunlara yara bandı olabilecek çözümler değil, bir daha yara almasını önleyecek uzun süreçler geliştirilmeli. Bir deprem bölgesi olan İtalya’da hükûmet hâlâ bu kararının arkasında duruyor mu bilemiyoruz. Ancak toplumu, insanı, doğayı ve kent dokusunu önemsemesi gereken herkesin rant uğruna boğulduğu o ince çizgiyi çok iyi biliyoruz. Bugün iyi bir mimar, özel bir şirket, yardımsever insanlar süreci hızlandırabilir ancak uzun vadede yastığa başımızı rahat koyabilmek için fazlasına ihtiyacımız var.