“Dünyadaki tüm çocukları tek bir kente taşıyabilseydim, çocukların günlük yaşam deneyimlerini gelişen ve başarılı bir toplumun hayati bir bileşeni olarak gören bir kent idealini tercih ederdim. Cities for Play; çocuklara açık hava oyunlarının zenginliğini, sosyal etkileşimi ve her çocuğun hakkı olarak komünitelerine ait olma duygusunu sağlamayı amaçlayan bir proje.” – Cities for Play projesinin yaratıcısı Natalia Krysiak
Hem çocuklar için oynanabilir bir dünya hem de kent aidiyetini erişilebilirlik, canlandırıcılık ve saygı çerçevesinde sunmaya odaklanan Cities for Play projesi yeni şehirlere ilham veriyor.

Fotoğraftaki evin bahçesi şu an bir otopark. Safranbolu, 2007
Özellikle milenyum sonrası doğan çocuklar için “mahalle arkadaşım” tanımı pek bir şey ifade etmiyor. Biraz daha içten ve nostaljik bir dille anlatırsak akşama kadar tozlu sokaklarda koşturmak, akşam ezanının teneffüs zilinden farklı olması, camdan sessizce seni izleyen anneannenin temkinli bakışları yeni nesil üyelerinin çok aşina olmadığı kavramlar. Her ne kadar dijital dönüşüm bunun önemli bir ayağı olsa da, ebeveynlerin çocuklarını şehir hayatına adapte etmeye dair korkularının artması da yeni bir sosyokültürel norm yaratıyor.
Kanayan dizlerini sabunlu suyla yıkayan çocuklardan klavye arkadaşlığına

Muhtemelen sokakta oynayan son nesilden bir grubun yaz fotoğrafı. Bisiklet sürülen yollar şu an kontrolsüzce araç geçişi sağlanan bir ara yola dönüştü. Safranbolu, 2008
“Ağaç yaşken eğilir” atasözünden yola çıkarsak, bir kenti dönüştürürken merkeze alınması gereken en önemli grubun çocuklar olduğunu çıkarabiliriz. Nihayetinde insan duygusal bir varlık, büyüdüğümüz kentlerde geçtiğimiz sokakları bile çocukluk anılarımıza göre tercih edebiliyoruz. 100 metre yolunu uzatıp ilk defa buzlu kola içtiğin sokaktan geçmek aslında aidiyeti çok daha kapsamlı bir şekilde hissettiğimiz bir olgu. Cities for Play projesinin odaklandığı ve yaygınlaştırmak istediği hissiyat da bu. Mimarların ve kent planlamacıların bazen kendi çocukluklarını hayal ederek, bazen de yeni dünyada bir çocuğun neleri sevebileceğini düşünerek hareket etmesi. Ve üzerine çok düşünmeden söyleyebiliriz ki bunu yapmanın en iyi yolu aktif hareketliliğe odaklanan oyun alanları yaratmak.
Cities for Play projesinin yaratıcısı mimar Natalia Krysiak, aktif hareketliliğe odaklanarak çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığını geliştirebilecek kentsel alanlar üretmeyi hedefliyor.
“Bir mimar olarak kariyerimde kent ve mahalle tasarımlarının çocukların günlük yaşamlarını nasıl etkileyebileceğini görmek beni her zaman büyülemiştir. Bunun temeli de ailemin çocukken çok seyahat etmesinden ve bana birçok farklı mahalleyi ve evi deneyimleme fırsatı vermesinden geliyor. Her yeni ortamın çocukluğum üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Bu alanların birbirinden farklı yapıları dışarıda güvenli bir şekilde oynama, okula yürüme ve mahalledeki diğer çocuklarla sosyalleşme fırsatlarını bazen kısıtlıyor bazen de sağlamlaştırıyor.
Bunlar benim çocukluğumun önemli unsurlarıydı; bağımsızlık, sosyal beceriler, yaratıcılık, empati gibi becerilerin gelişmesini sağlıyor ve bir topluluğa ait olma duygusu aşılıyordu. Çocukken edindiğim deneyimler ve çeşitli kentlere maruz kalmam, beni iyi bir sosyal politikanın yanı sıra, yapılı çevre, en genç vatandaşlarımızın sağlığı, esenliği ve mutluluğu üzerindeki derin etkisini fark etmemi sağladı. Bu nedenle kentlerde toplumsal alanarın nasıl yapılabileceğine çok daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.” – Natalia Krysiak
9 pilot şehir, 9 farklı hikaye
Natalia Krysiak, Churchill Bursu’nun desteğiyle pilot olarak belirlediği dokuz kenti ziyaret etti. Gittiği her kentte “çocuk dostu şehirler” inşa etme konusundaki öneri ve deneyimlerini paylaşan Natalia, çocukların kentsel ölçekte konumlandırılması gereken yere vurgu yaptı. Cities for Play projesi kapsamında ziyaret edilen 9 kent ise Singapur, Hong Kong, Tokyo , Londra, Antwerp, Rotterdam, Amsterdam, Toronto ve Vancouver olarak sıralandı.

King’s Crescent Malikanesi, Londra. Muf Architect Karakusevic Carson Mimarları ve Henley Halebrown tarafından tasarlanan Kamusal Alan. Fotoğrafçı: Lewis Ronald Kaynak: Cities for Play
Londra örneğini projeyi daha iyi anlamlandırmak adına ele alabiliriz. Natalia’nın Cities for Play kapsamında belirlediği planlama politikalarına göre Londra’da beklenen çocuk sayısına dayanarak, çocuk başına 10 metrekare açık alan sağlamak için (20 birim veya daha fazla) yeni yerleşim geliştirmeleri gerektiğini paylaştı. Sadece Londra için değil, hem Cities for Play’in manifestosuna hem de bize göre hızla büyüyen şehirlerimizdeki oyun alanlarını korumak ve çocukların özgürce oyun oynama hakkına öncelik verilmesini sağlamak için bu tür politikalar büyük önem taşıyor.
“Yapılı çevre açısından bakıldığında, çocukların mahalle oyunlarının azalmasına neden olan en büyük engellerden biri, artan araba trafiği ve mahallelerde oyun için gayri resmi alanların sayısının azalması. Mahallelerimizde arabaların hakimiyeti, çocukların aktif hareketliliği üzerinde özellikle hareketsizleştirici bir etkiye sebep oluyor. Bunun olumsuz çıktıları ise güvenli bir şekilde oynama, sosyalleşme ve topluluklarına bağımsız olarak erişme fırsatlarının azalması.
Sokaklar, garaj yolları veya boş arazi cepleri gibi geleneksel olarak çocuklar tarafından oyun oynamak için kullanılan alanlar, artan trafik, park etme gereksinimleri ve daha yüksek arazi değerleri nedeniyle kullanılabilirliğini yitiriyor. Bununla birlikte şehirlerimiz yoğunlaşmaya devam ettikçe ve açık alanlar giderek daha değerli hale geldikçe, her çocuğun kapısının önünde oynama ve okula yürüyerek ya da bisikletle gitme özgürlüğüne sahip olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle çocukların açık havada oynaması ve aktif hareketliliğinin önceliğinin planlama politikasına dahil edilmesi hayati bir önem taşıyor. Ne yazık ki şehirlerin bu sorumluluğu önceliklendirdiği bir avuç örnek var.” -Natalia Krysiak