20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, her yıl çocukların korunması, desteklenmesi ve seslerinin duyulması için bir hatırlatma günü. Ama çocuk haklarının içinde sık sık gözden kaçan, oysa en doğal olan bir madde var: oyun hakkı.
Oynamak; sadece eğlenmek, vakit geçirmek ya da ödül kazanmak anlamına gelmiyor. Çocukların öğrenme biçimi, sosyalleşme yolu, dünyayı tanıma aracı ve en basit haliyle özgür olma deneyimi. Ne yazık ki şehirler büyüdükçe, bu en temel hak küçülüyor.
Bugün birçok çocuk, sokağa çıkmak yerine ekrana bakıyor. Parkların yerini sitelerin otoparkları alıyor, oyun alanları ya ücretli hale geliyor ya da güvenlik gerekçesiyle sınırlandırılıyor. Eskiden evin önünde, apartman boşluğunda, bir ağacın dibinde oyun kurmak olağandı; şimdi bu sahneler nostaljiye dönüştü. Ama mesele sadece duygusal değil, bu dönüşüm çocukların fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişimini doğrudan etkiliyor.
Birleşmiş Milletler’in 31. maddesi açıkça söylüyor: her çocuğun dinlenmeye, oynamaya ve yaşına uygun etkinliklere katılma hakkı vardır. Yani oyun bir ayrıcalık değil, temel bir insan hakkı.
Şehirlerde Oyun Hakkı Kayboluyor
Bugün şehirlerin büyük kısmı, çocukları değil, hatta yetişkinleri de değil, arabaları merkeze alarak tasarlanıyor. Kaldırımlar dar, yeşil alanlar az, sokaklar gürültü ve tehlikeyle dolu. Birçok ebeveyn artık çocuğuna “sokakta oyna” diyemiyor, çünkü o sokak çocuklar için güvenli değil.
Bu durumun sonuçları ise oldukça ciddi. Çocuklar daha az hareket ediyor, daha az sosyalleşiyor, doğayla daha az temas kuruyor. Araştırmalar, düzenli oyun oynayan çocukların hem fiziksel olarak daha sağlıklı hem de özgüven, empati ve problem çözme becerileri açısından daha gelişmiş olduğunu gösteriyor. Oyun, çocuğun dünyayı keşfetme laboratuvarı. Ama bu laboratuvar betonla çevrilmiş durumda.
Bir şehirde park sayısı fazlaysa, bu sevindirici; ama mesele sadece “park yapmak” değil. O parkın nerede olduğu, nasıl kullanıldığı, kimlere erişilebilir olduğu da önemli. Şehirdeki oyun alanları genellikle belirli bölgelerde toplanıyor, oysa oyun her yerde olmalı: apartman bahçesinde, okulun önünde, bir duvar kenarında, kaldırımlarda. Bir çocuk şehirde serbestçe oynayamıyorsa, o şehir çocuk dostu değildir.
Oyun, Gelişimin Sessiz Mimarı
Çocuklar oyun oynarken sadece vakit geçirmez; aslında sürekli öğrenir. Bir ipi atlamak kas gelişimini destekler, bir arkadaşla top oynamak takım çalışmasını öğretir, bir kale kurmak hayal gücünü geliştirir. Oyun sırasında çocuklar düşünür, iletişim kurar, plan yapar, tartışır ve anlaşır. Kısacası oyun, çocuğun hem fiziksel hem de sosyal zekâsının şekillendiği yerdir.
Ayrıca açık havada oyun, doğayla temas anlamına gelir. Toprağa dokunmak, suyla oynamak, bir ağacın gölgesine saklanmak… bunların hepsi çocuklara dünyayla ilişki kurmayı öğretir. Doğadan uzak büyüyen çocuklarda stres, dikkat eksikliği ve kaygı bozukluklarının daha sık görüldüğünü biliyoruz. Yani bir şehir, çocuklara doğayla etkileşim fırsatı sunmuyorsa, sadece onların değil, geleceğin de bağışıklığını zayıflatıyor.
Çocuk Dostu Şehirler Hayal mi?
Dünyada artık birçok şehir çocukların oyun hakkını yeniden gündeme alıyor. Kopenhag, Amsterdam, Melbourne ve Seul gibi kentlerde mahalle ölçeğinde oyun sokakları oluşturuluyor. Bu alanlar arabaya kapalı, zemini yumuşak, çevresi güvenli ve spontane oyunlara uygun şekilde tasarlanıyor. Bazı yerlerde ise okullar, ders sonrası saatlerde mahalle çocuklarına oyun alanı olarak açılıyor.
Türkiye’de de benzer uygulamalar yapılabilir. Kentin pek çok noktasında “burada oynanabilir” duygusu yaratmak, oyun hakkını görünür kılar. Bu sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de rahatlatıcı bir kültürel dönüşüm şansı.
Oyun Hakkı, Geleceği Onarma Fırsatı
Oyun hakkı, bir çocuk meselesi değil; bir toplumun kendini nasıl tanımladığıyla ilgili bir konu. Bir şehir çocuklara alan açabiliyorsa, kapsayıcıdır. Çocukların oynayabildiği bir toplum, aynı zamanda yaşlıların yürüyebildiği, engellilerin hareket edebildiği, doğanın nefes aldığı bir toplumdur. Yani oyun hakkını savunmak, aslında herkes için yaşanabilir bir hayatı savunmaktır.
20 Kasım, çocuklara “biz seni duyuyoruz” demenin günü. Ama bu sadece sözle değil, eylemle anlam kazanır. Bir parkı iyileştirmek, bir okul bahçesine ağaç dikmek, bir sokağı trafiğe kapatmak… Küçük müdahaleler, büyük değişimleri başlatabilir.



