29 Eylül Dünya Kalp Günü, yalnızca bireysel sağlığımızı değil, yaşadığımız şehirlerin sağlığını da düşünmemiz için bir davet aslında. Çünkü kalbimizin ritmiyle kentin ritmi birbirinden ayrı değil. Temiz hava, yürünebilir sokaklar, parkta atılan adımlar, birlikte hareket eden topluluklar… Hepsi kalbimizin sağlığını belirlerken, şehrin ortak nabzını da canlı tutuyor. Sağlıklı kalpler ve sağlıklı kentler, birbirini tamamlayan bir bütün.

Kent ve Kalp Sağlığı Arasındaki İnce Bağ

Şehirler hızla büyürken, beraberinde hareketsizlik ve stres gibi sağlık sorunları da büyüyor. Trafiğe sıkışıp geçen saatler, doğadan kopuk yaşam alanları ve temiz havadan yoksun caddeler kalbimizi görünmez biçimde zorluyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl milyonlarca insan kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor ve bu hastalıkların büyük kısmı yaşam biçiminden kaynaklanıyor.

Bu noktada bireysel çabalar kadar kentsel tasarımın da önemi ortaya çıkıyor. Bisiklet yolları, gölgelik yürüyüş rotaları, erişilebilir spor alanları, hatta küçük mahalle parkları bile kalp sağlığımız üzerinde doğrudan etki yaratıyor. Kalbin ritmi, kentin ritmiyle uyumlandığında sağlık yalnızca kişisel bir kazanım olmaktan çıkıp toplumsal bir değer haline geliyor.

Birlikte Hareket Etmenin Gücü

Kalbin atışı bireyseldir ama birlikte hareket etmek bu ritmi çoğaltır. Sabah yürüyüşünde yan yana düşülen adımlar, mahalle koşularında paylaşılan enerji, parklarda düzenlenen toplu etkinlikler… Bunların hepsi kente canlılık katarken topluluk olma bilincini de pekiştiriyor.

Bir araya gelmenin yarattığı sosyal bağ, yalnızca ruh sağlığına değil, kalp sağlığına da doğrudan katkı sağlıyor. Çünkü kalp dediğimiz şey, yalnızca biyolojik bir organ değil; aidiyetin, yakınlığın ve toplulukla kurulan bağın da simgesi. Kentte bir arada atılan her adım, bu yüzden kalbin gücünü çoğaltıyor.

İklim Krizi ve Sağlık: Ortak Bir Nabız

İklim krizi, kalp sağlığını tehdit eden görünmez bir baskı oluşturuyor. Artan sıcaklık dalgaları, hava kirliliği, su stresleri ve ani hava olayları yalnızca ekosistemleri değil, doğrudan kalbimizi de etkiliyor. Yüksek sıcaklıklar kalp krizi riskini artırırken, kirli hava dolaşım sistemimizi zorluyor.

Bu tablo bize şunu söylüyor: İklim adaleti aynı zamanda sağlık adaletidir. Daha çok ağaç dikilen, karbon salımını azaltan, gölge alanları artırılan ve kamusal sağlığı önceleyen kentler, kalplerimizi de koruyan kentlerdir.

Kentin Ortak Nabzı: Dayanışma ve Paylaşım

Kentin ortak nabzını hissetmek, yalnızca sağlıkla değil, topluluk olma bilinciyle de ilgilidir. Bir parkta yan yana yürüyen insanlar, farklı yaş gruplarını buluşturan spor alanları, kamusal buluşmalar ve etkinlikler… Bunlar, şehrin ortak kalp atışını güçlendiriyor.

Bu nedenle sağlıklı kent vizyonu, bireysel spor alışkanlıklarından öte, paylaşmaya dayalı bir yaşam kültürünü işaret ediyor. Kent, insanları yalnızca yan yana değil, birlikte hareket ettirdiğinde kalpler de daha güçlü atıyor.

Onaranlar Kulübü’nden Bir Deneyim: Yeşim Parkı Aktif Yaşam Alanı

Onaranlar Kulübü olarak biz de “kentin ortak nabzı” fikrini somutlaştıran projeler üretiyoruz. Bunlardan biri de Türk Kardiyoloji Derneği, Boehringer Ingelheim ve Beşiktaş Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Yeşim Parkı Aktif Yaşam Alanı.

İstanbul’un Akat Mahallesi’nde uyguladığımız bu proje, özellikle 65 yaş üstü bireylerin hareketliliğini desteklemek amacıyla tasarlandı. Ama yalnızca yaşlılar değil; tüm mahalle sakinleri için buluşma ve paylaşım noktası haline geldi. Yürüyüş yolları, oturma alanları, spor düzenekleri ve yeşil dokusuyla Yeşim Parkı, bireysel kalp sağlığını desteklerken toplumsal bağları da güçlendiriyor.

Bu deneyim bize bir kez daha gösterdi ki: Kalbin ritmiyle kentin ritmi ayrılmaz bir bütündür. İnsanlar sağlıklı bir kentte yaşadığında, şehir de daha sağlıklı hale gelir. Kentin ortak nabzı, bireysel ve toplumsal iyiliğin kesiştiği yerdir.