Okyanuslarımızda biriken plastik atıklar, sadece bir çevre sorunu değil; aynı zamanda bir kültürel miras, bir tasarım sorusu. Londra merkezli tasarım stüdyosu Studio Swine, bu soruya yaratıcı ve düşündürücü bir yanıt veriyor: Atığı estetik bir dile dönüştürmek.
Azusa Murakami ve Alex Groves tarafından kurulan Studio Swine, “Gyrecraft” adlı projelerinde dünyanın farklı okyanus girdaplarından (gyre) toplanan plastikleri kullanarak beş ayrı tasarım nesnesi üretti. Her parça, okyanuslardaki plastik kirliliğini temsil etmekle kalmıyor; aynı zamanda denizcilik zanaatlarını, yerel hikâyeleri ve modern üretim tekniklerini bir araya getiriyor.
Girdaplar Neyi Temsil Ediyor?
Girdaplar, ekvatorun kuzey ve güneyinde oluşan devasa okyanus akıntılarıdır. Bu bölgelerde suyun dairesel hareketi, yüzen atıkları merkeze doğru iter. Sonuç olarak ise Kuzey Atlantik, Güney Atlantik, Kuzey Pasifik, Güney Pasifik ve Hint Okyanusu’nda plastik yığınlarının oluşturduğu görünmez adalar oluşuyor.
Studio Swine, bu bölgelerin her biri için bir nesne tasarladı. Toplanan plastikler, hem açık denizde hem de stüdyo ortamında işlenerek form buldu.
Sea Chair ile Başlayan Hikâye
Stüdyonun deniz plastikleriyle olan ilişkisi, ilk olarak Sea Chair projesiyle başladı. Murakami ve Groves, emekli bir balıkçı teknesiyle okyanustan plastik toplayarak, bu atıklardan sandalyeler üretti. Hatta üretim sürecini teknenin güvertesine kurdukları bir mini fabrika ile gerçekleştirdiler.
Bu süreçte, güneş enerjisiyle çalışan bir ekstrüder makinesi geliştirdiler: Solar Extruder. Tasarımcı Andrew Friend ile birlikte hayata geçirilen bu cihaz, alüminyumdan yapılmış parabolik bir ayna ile güneş ışığını yoğunlaştırıyor, plastikleri eritiyor ve 3D yazıcı gibi katman katman işliyor.

Kaynak: dezeen
Zanaatla Teknolojinin Kesiştiği Nokta
Tasarım sürecinde yalnızca teknoloji değil, geleneksel zanaatlar da devreye girdi. Örneğin, Kuzey Atlantik Girdabı için yola çıktıkları Portekiz’in Azor Adaları’nda yerel bir teknik olan Scrimshaw (balina dişine oyma sanatı) ilham kaynağı oldu. Tasarımcılar, topladıkları krem rengi plastik parçalarını balina dişi formunda şekillendirdi.

Kaynak: dezeen

Kaynak: dezeen
Diğer eserlerde ise şu detaylar öne çıkıyor:
Güney Atlantik: Altın kaplama çelik çubuklar arasında yer alan koyu mavi plastik küre, zorlu sularda geçen kutup seferlerini sembolize ediyor.

Kaynak: dezeen

Kaynak: dezeen
Hint Okyanusu: Her yıl yaklaşık 10.000 konteynerin kaybolduğu bu bölgeye gönderme yapan, oluklu alüminyum kap şeklinde tasarlanmış obje, sedef ve mercan formundaki plastik parçalarla süslenmiş.

Kaynak: dezeen

Kaynak: Dezeen
Güney Pasifik: Kırmızı, siyah ve sarı plastikten yapılmış bir kaplumbağa kabuğu, geri dönüştürülmüş ahşaptan bir kaide üzerinde sergileniyor.

Kaynak: dezeen

Kaynak: dezeen
Kuzey Pasifik: Pirinçten yapılmış yüzeyi, yengeç avcılığı için kullanılan ağlara atıfta bulunan elmas desenli bir yapı. Üzerine, plastik parçaları eklendi.

Kaynak: dezeen

Kaynak: dezeen
Bu proje bize şunu hatırlatıyor: Plastik, yalnızca bir atık değil; aynı zamanda çağımızın malzemesi. Onu nasıl kullandığımız, nasıl dönüştürdüğümüz ve neye dönüştürdüğümüz; geleceğin ekolojik ve estetik vizyonunu şekillendirecek.
Studio Swine, geri dönüşümü sadece bir işlem olarak değil, bir anlatı biçimi olarak görüyor. Atığın içine gömülen hikâyeleri, kültürleri ve suyun taşıdığı her şeyi yeniden yüzeye çıkarıyor.
“Okyanus plastiği tamamen küresel bir sorun. Ama aynı zamanda yerel üretim gelenekleriyle, yani son derece gündelik ve insan ölçeğinde yöntemlerle ele alınabilir.” – Alex Groves