Skip to main content

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü! Gün geçtikçe büyüyen kentsel yaban hayatı çemberini nasıl daha sağlıklı bir hale getirebiliriz?

Marteniçka geleneğini duymuş muydun? Bulgaristan’a özgü bu geleneğe göre insanların birbirlerine iyi niyetler ile baharın gelişini müjdeleyen kırmızı-beyaz bileklikler hediye eder. Bilekliği takan kişi eğer havada bir leylek görürse bilekliği çıkarır ve bir taşın altına koyar. Peki sence yaşadığın kentte leylek görme ihtimalin yüzde kaç? Düşünülenin aksine araştırmalar artık bu ihtimalin pek de az olmadığını gösteriyor.  

Doğadan kente göç

Yalnızca insanlar için değil yaban hayatı için de kırsaldan kente göç giderek yaygınlaşıyor. Kent hayatında iç içe olan beton ve yeşil yapılar hayvanlar için farklı yaşam alanları sunuyor. Ve araştırmalar beklenenin aksine hayvanların kent hayatında gün geçtikçe uyum sağladığını hatta yaşam alanları dönüştürebildiklerini gösteriyor.

Daha fazla kaynak ve daha az vahşi hayvan tehdidi kent hayvanlarının doğal yaşam alanlarına göre daha rahat bir hayat sürmelerine yardımcı oluyor. Elbette hayvanlar için kent/kırsal kıyasını yalnızca bu veriler üzerinden yapmak sağlıklı değil. Ancak kar baykuşu, su samuru, vaşak gibi canlıların kentsel alanlarda ortaya çıkması; artık komşu olduğumuzun sinyallerini veriyor. Özellikle pandemide yaşadığımız eve kapanma süreçlerinde sokaklarda artan canlı sayılarının değişkenliğine şahit olduk. Demek ki bize ve kent planlamacılarına düşen en önemli görev ise biyoçeşitliliğin artması ve sağlıklı bir ortama kavuşması için bazı adımlar atmak.

Arjantin’de eve kapanma sürecinde kente inen bir deniz aslanı.
Kaynak: Mara Sosti/Getty Images

Kentsel yaban hayatı nedir?

“Kentsel yaban hayatı” şehir ve banliyö hayatına uyum gösteren hayvanları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Çoğu zaman güvenlik ve sağlık gibi nedenlerle kentler vahşi hayvanlardan temizlenmeye çalışıldı. Ancak belirli türler her seferinde geri döndü ve kent hayatına kusursuz bir biçimde adapte oldu. Bu gelişmenin büyük ölçüde ağaç dikme, parklar kurma ve kamu hijyenine eğilme gibi adımlardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Günün sonunda bu kentsel müdahaleler hem hayvanlar hem de insanlar için daha ideal bir yaşam ortamı yarattı. Ve sanayileşme ve kentleşme sürecinin doğal alanlara sıçramasının ardından hayvanların yaşamlarını sürdürebilmek için kent yaşamına yönelmesinde önemli rol oynadı.

BioScience dergisinde yayınlanan bir makaleye göre kentler bölgesel biyoçeşitliliğe düşündüğümüzden daha fazla katkıda bulunuyor. Buna ek olarak yakın zamanda yapılan pek çok araştırma kentlerin pandemiden çok önce bir dizi bitkiye ve hayvana ev sahipliği yaptığını ortaya çıkardı. Hatta bazı durumlarda tehdit altındaki ve nesli tükenmekte olan türler için kentlerin varlığı büyük önem arz ediyordu. Gezegendeki ayak izimizin her geçen gün arttığını düşünürsek yaşam alanlarımızı korumak bizim için de kritik bir değer taşıyor. Bu farkındalığı taşıyan araştırmacılar kentleri küresel biyolojik çeşitlilik krizine çözümün bir parçası haline getirmek için şehir planlamacıları, peyzaj mimarları ve kentsel yaban hayatı yöneticileriyle ortak çalışmalarını arttırıyor.

Kuzey Amerika kentlerinde sık rastlanan balık kartalı.

Türlerin kent hayatına adaptasyonu

Biyoçeşitliliği artırmanın bir numaralı yolu farklı türlerin kentsel yaban hayatı şartlarına ayak uydurabilmesine dayanıyor. Darwin’in evrim teorisine göre düşündüğümüzde de bu pek kolay bir durum değil. Nihayetinde hem davranışsal hem de biyolojik evrim çok yavaş ilerleyen bir süreç. Ve nesiller boyu uzayan bu sürecin tek bir yaşam çizgisinde gözlemlenebilmesi pek mümkün olmuyor. Peki bizim çabalarımız dışında kentlere uyum sağlayan hayvanlar bu hızlı adaptasyonu nasıl başardı?

Bazı hayvanların, özellikle de küçük olanların evrimleşme ve değişen çevrelerine uyum sağlama yeteneklerinin daha esnek olduğu ortaya çıktı. Genellikle bu davranışsal ve biyolojik değişiklikler, insan yapımı altyapı ve “doğal olmayan” kentsel yaşam tarzı gibi beşeri faktörlerden kaynaklanıyor. Bilim insanları bu durumu HIREC (Human-Induced Rapid Evolutionary Change / İnsan Kaynaklı Hızlı Evrimsel Değişim) olarak adlandırıyor. Böylece bir türün tamamı için ya yaşam ya da ölüm anlamına gelen aşırı ekolojik ve alışılmış bir durum yaratarak insanların hayvanlar üzerindeki etkileri vurgulanmak isteniyor. 

Canlı türlerini göz önüne aldığımızda ise küçük hayvanların kentlerde yaşama olasılığı daha yüksek. Çünkü küçük hayvan türleri hayatta kalmak için çok büyük alana ve çok fazla yiyeceğe ihtiyaç duymazlar. Ayrıca daha kısa yaşam süreleri ve daha hızlı genetik mutasyonlara izin veren hamilelik başına daha fazla sayıda yavru nedeniyle daha küçük vücut boyutlarına sahip hayvanlarda evrim daha sık gerçekleşme eğiliminde oluyor.

Galler’de pandemi kısıtlamalarında sokağa inen dağ keçileri.
Kaynak: Christopher Furlong/Getty Images

Hep birlikte bir kentsel hayatı paylaşabilir miyiz?

Tüm bunların üstüne düşündüğümüzde sanki kentsel yaban hayatı tüm türlerin kurtuluşu için bir çözüm yoluymuş gibi geliyor. Ancak kentsel biyoçeşitliliğin ve ekosistemin izlenmesi ihtiyacı sadece bir yol haritası çıkarmamıza yardımcı olmuyor. Bunun yanı sıra ibrenin kırmızıya dayandığının da işareti.

Bu yıl iklim değişikliğinin sonuçlarının on kat daha kötüleşmesiyle hayvanlar; yükselen deniz seviyeleri, uzun süren orman yangınları veya ormansızlaşma nedeniyle kentsel alanlara göç etmek zorunda kalıyor. 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre kentlerde kilometrekare başına düşen tehdit altında tür sayısı kırsal alanlara göre daha fazla. Ayrıca yırtıcılardan korunma, daha fazla yiyecek ve barınak bulunduğundan kentlerin birçok hayvanın gelişmesi için ideal bir ortam sağladığı düşünülüyor.

Gezegenimizin biyoçeşitliliğini korumak için kentlerde yaban hayatı dostu bir çevreyi teşvik ederken aynı zamanda beşeri çevreye uyum sağlayamayanlar için doğal alanları korumaya çalışmalıyız. Kentsel yaban hayatının davranış ve demografisinin yanı sıra etkileşimlerini ve göç hareketlerini daha iyi anlamak için hâlâ çok fazla araştırmaya ihtiyaç var. Bu arada hükûmetler de kent biyologları ve kent planlamacıları ile çeşitli ortak çalışmalara yönelmeli. Hayvanların şehirde gezinmesi için bir ara bölge işlevi görebilecek kamusal parklar ve açık alanlar geliştirmek gibi yollarla kentsel yaban hayatının ihtiyaçları karşılanmalı ve ortak yaşam alanımız herkes için ideal hale getirilmeli. Böylece her geçen gün insanlar doğayla daha iyi bağlantı kurabilir ve vahşi hayvanlarla karşılaştıklarında daha hoşgörülü olabilir. Tüm bu çabalar finalde insanlarla kentsel yaban hayatı arasındaki çatışmayı en aza indirmeye hizmet ediyor, Böylece ortak dünyamızda çöken ekosisteme rağmen hayvanlar için geleceği garanti altına alabileceğiz.