2010’da yaşanan Deepwater Horizon felaketi, tarihin en büyük deniz petrol sızıntısı olarak kayda geçti. Üç ay boyunca durmadan denize akan milyonlarca litre ham petrol, milyonlarca canlıyı öldürdü, kıyıları zehirledi, bölgedeki ekonomiyi yıllarca yaraladı. Aradan 14 yıl geçti. Bilim ilerledi, teknoloji gelişti, ekipmanlar yenilendi ama temel soru hâlâ geçerliliğini koruyor: Bir petrol sızıntısını denizde gerçekten temizlemek mümkün mü?
Bu soruya verilen dürüst yanıt, bugün bile net bir “evet” değil. Çünkü petrol sızıntılarının doğası, temizliği zorlaştıran birçok bilimsel, teknik ve çevresel faktörü beraberinde getiriyor. Deepwater Horizon sonrasında yapılan yüzlerce araştırma, aslında modern ekipmanların bile petrolü denizden uzaklaştırmada sınırlı etkisi olduğunu gösterdi.
Petrolün Denizde Davranışı: Asıl Zorluk Burada Başlıyor
Bir petrol sızıntısı su yüzeyine ulaştığında sadece birkaç saat içinde çok hızlı yayılır, incelir ve büyük bir alana dağılır. İlk günlerde birkaç santimetre kalınlığında olan tabaka, rüzgâr ve dalgalarla birlikte milimetre seviyesine iner. Bu da ekipmanların etki alanını neredeyse yok eder. Kısacası, petrol denize karıştığı andan itibaren “bir yerde toplanmış madde” olmaktan çıkıp “yüzlerce küçük parçaya dağılmış bir film tabakası” haline gelir.
Bu nedenle müdahale ekiplerinin yalnızca çok dar bir zaman penceresi vardır. Saatler ilerledikçe, petrolü fiziksel olarak toplamak neredeyse imkânsız hale gelir.
Skimmer Teknolojisi: Teoride Güçlü, Pratikte Sınırlı
Deepwater Horizon sırasında yüzlerce skimmer teknesi kullanıldı. Skimmer’lar petrolü yüzeyden süpürmek, çekmek veya özel yüzeylerle toplamak için tasarlanmış tekneler. Ancak beklentilerle sonuçlar arasında büyük bir fark vardı.
Deepwater Horizon’da skimmer’ların geri kazanabildiği petrol miktarı sadece %3 civarındaydı. Bunun sebebi çok basit. Skimmer teknesi ne kadar hızlı giderse, teknenin oluşturduğu dalga petrolü kendisinden uzaklaştırır.
Yavaş giderse, topladığı alan çok küçük kalır. Petrol çoktan ince bir katmana dönüşmüşse, yüzeyden ayrılması daha da zorlaşır.
Bir başka sorun da gece çalışılamaması. Gece boyunca petrol hareket eder; sabah olduğunda ekipler önce petrolün nerede olduğunu bulmak zorunda kalır. Bu da zaman kaybı ve düşük verim anlamına gelir.
Yakma, Dağıtma ve Kimyasal Müdahaleler: Çözüm mü, Yan Etki mi?
Denizdeki petrolü yakmak, yüzeydeki kalın tabakayı hızlıca yok edebilir. Ancak bu yöntem sadece petrol yeterince kalın olduğunda işe yarar ve hava koşullarına tamamen bağımlıdır. Ayrıca çıkan dumanın hem çevre hem insan sağlığı üzerindeki etkisi oldukça büyüktür.
Kimyasal dağıtıcılar da benzer bir ikilem yaratır. Deepwater Horizon’da milyonlarca litre Corexit kullanıldı. Amaç petrolü küçük parçalara ayırıp su kolonuna karıştırmaktı. Bu yöntem yüzeyde petrol görünürlüğünü azaltmış olabilir ama:
-
Toksik kimyasallar suya karıştı
-
Mikrobiyolojik denge bozuldu
-
Balıklar, planktonlar, mercanlar ve memeliler zarar gördü
Bugün hâlâ bu müdahalelerin çevresel etkileri tartışılmaya devam ediyor. Araştırmalar, kullanılan kimyasalların bazı mikroorganizmaların DNA onarım süreçlerini bile etkilediğini gösteriyor.
Bu yüzden birçok bilim insanı artık daha temkinli. Bazı durumlarda hiçbir şey yapmamak, yanlış müdahaleden daha iyidir.
Mikroorganizmaların Rolü: Doğanın Kendi Temizlik Mekanizması
Petrol doğada tamamen yabancı bir madde değil. Bazı okyanus bölgelerinde doğal petrol sızıntıları görüldüğü için, bu ortamlarda petrolü yiyerek parçalayan mikroorganizmalar evrimleşmiş durumda. Bu mikroplar petrolü daha küçük moleküllere ayırarak, deniz/okyanus ekosistemini yavaş yavaş temizler. Uzun vadede kimyasal müdahalelerden çok daha kalıcı ve çok daha verimli bir iyileşme sağlar.
Ancak dispersant gibi kimyasallar bu mikroorganizmaların çalışmasını engelleyebilir. Bu da kısa vadeli temizlik görüntüsünün arkasında daha uzun vadeli bir hasara yol açabilir.
Gerçek Çözüm Temizlikte Değil, Önlemede
Bugün dronlar, uydular, otonom deniz altı robotları ve yeni malzemeler petrol sızıntısı müdahalelerini daha hızlı hale getiriyor. Ancak tüm bu teknolojilere rağmen, büyük bir sızıntının çoğu yine doğaya karışıyor. Bilim insanları yıllardır aynı cümleyi tekrarlıyor: Bir petrol sızıntısını tamamen temizlemek mümkün değil.
Bu nedenle esas çözüm, kazanın hiç yaşanmasını engelleyecek güçlü bir altyapı, sıkı güvenlik kuralları ve petrol bağımlılığını azaltacak enerji politikalarından geçiyor. Çünkü okyanusa karışan her bir ton petrol, temizleme teknolojilerinin değil, önleme mekanizmalarının önemini bir kez daha hatırlatıyor.



