Görme engelli bireyler için şehirde rehberlik eden o meşhur kabartmalı sarı şeritleri mutlaka görmüşsündür. Yaya yollarında, tren istasyonlarında, otobüs duraklarında ya da kamu binalarının girişlerinde karşımıza çıkan bu kılavuz yüzeyler aslında birer hayat çizgisi. Görme engelli bireylerin, çevrelerindeki tehlikeleri fark edemeden ilerledikleri bir dünyada bu şeritler onlara yön gösterir. Ancak Türkiye şehirlerinde işler her zaman olması gerektiği gibi yürümüyor. Çünkü o sarı şeritler bazen bir ağaca, bazen bir duvara, bazen de düpedüz bir çöp konteynerine tosluyor. Evet, kelimenin tam anlamıyla.
Ne İşe Yarıyor Bu Sarı Çizgiler?
Bu çizgilerin amacı çok net: Görme engelli bireylerin bastonlarıyla ya da ayaklarıyla kolayca hissedebilecekleri şekilde tasarlanmış olan bu kabartmalı yüzeyler iki temel işlev görür. Biri, doğrusal biçimde ilerleyerek yön göstermek; diğeri ise nokta şeklinde kabarıp “Dikkat, burada dur!” demek. Yani biri yürütür, diğeri uyarır. Bu sistem, doğru uygulandığında şehir hayatında bağımsızlığı artıran müthiş bir kolaylık sağlar. Ne var ki, uygulama sahasında bu ideal tablo çoğu zaman hayal kırıklığına dönüşüyor.
Sarı Çizgiyle Şehir Turu: Sürprizli Rotalar
Bir gün sadece bu sarı çizgiyi takip ederek şehirde dolaşmaya çalıştığını hayal et. Başlangıçta keyifli gidiyor her şey. Yüzünde hafif bir tebessüm. “Bu işler çözülmüş ya,” diyorsun. Sonra bir bakıyorsun, sarı şerit park etmiş arabaya çarpıyor. Devam ediyorsun, bir inşaat bariyerinin altından geçiyor. Bir noktada da çiçekçi tezgahının altına giriyor. “Acaba gizli görevde miyim?” diye içinden geçiriyorsun ama hayır—burası gerçek dünya ve sen de şehrin tam ortasında bir labirent çözüyor gibisin. Bir çizginin bu kadar kesintili, düzensiz ve hatta tehlikeli olması, hayatın sıradan bir parçası olmamalı.
İstanbul’da bir kamu binasının önünde sarı çizgi duvara tosluyor. Anadolu’da kaldırımdaki çizgi, çöp konteynerinin içine giriyor. Bir başka şehirde merdivenin başında hiçbir uyarı olmadan kesilen çizgi, bastonla hissedildiğinde artık çok geç kalınmış oluyor. Bu örnekler yalnızca birkaç sosyal medya paylaşımından ibaret değil; her biri günlük yaşamda karşılaşılan, risk taşıyan ve çözüm bekleyen gerçek sorunlar. Üstelik bu hatalar, zamanla “alışılan” bir durum haline geliyor ve insanlar bu düzensizliklere normalmiş gibi bakıyor. İşte asıl tehlike de burada başlıyor.

Kaynak: AA
Peki bu hatalar neden kaynaklanıyor? Neden bu kadar saç baş yoldurtan yanlışla karşılaşıyoruz?
İlk sorun çoğu zaman plansızlık. Sarı şeritler, “yapılmış olsun” diye aceleyle tasarlanıyor. Gerçek kullanıcılar, yani görme engelli bireyler, bu sürece dâhil edilmiyor. Böyle olunca masa başında alınan kararlar, sokakta işe yaramıyor. Diğer bir sorun ise denetimsizlik. Bir uygulama yapılıyor, sonra unutuluyor. Oysa bu çizgiler de tıpkı bir trafik lambası kadar düzenli denetim ister. Gözden kaçan bir hata, birinin hayatını tehlikeye atabilir. Bu farkındalık hâlâ çoğu yerde oluşmamış durumda.
Ortak Alan, Ortak Saygı
Bu sorunların bir diğeri ise sarı şeritlerin zamanla amacından saptırılması. Esnaf tezgahını onun üstüne koyuyor, sürücüler arabasını üzerine park ediyor, kimi zaman belediyeler bile kendi düzenlemelerinde bu şeritleri ihmal ediyor. Oysa bu çizgiler yalnızca bir kişinin değil, bir toplumun ortak kullanım alanıdır. Görünmeyen bir kullanıcı için tasarlanmış olabilir ama bu onları görmezden gelmeyi haklı çıkarmaz. Aksine, bu sistemin varlığı şehirde yaşayan herkesin sorumluluğundadır.
Bu çizgiler bir insanın bağımsızlığı demek. Dışarı tek başına çıkabilmek, kendi yolunu çizmek ve şehirle kendi ilişkisini kurmak… Bunlar herkesin hakkı ama herkes için eşit değil. Yanlış yerleştirilmiş bir şerit, bireyin kendi hayatını kendi iradesiyle yönlendirme hakkına vurulmuş küçük ama etkili bir darbe gibidir. Bu sebeple her sarı çizgi, aslında bir “özgürlük çizgisi”dir. Onu doğru çizmek, yalnızca teknik bir mesele değil, vicdani bir yükümlülüktür.
Gerçek Çözümler Mümkün
Peki ne yapılabilir? Aslında çözüm karmaşık değil. Şehir planlamasında engelli bireylerin aktif olarak sürece katılması şart. Bu yalnızca bir öneri değil, uygulamanın sağlıklı işlemesi için bir zorunluluktur. Ayrıca yapılan uygulamaların yerinde denetlenmesi, hatalı olanların hızla düzeltilmesi gerekir. Bir şerit döşenmiş olmakla iş bitmiyor. Onu yaşatmak, sürdürmek ve gerektiğinde düzeltmek de bu sürecin parçasıdır.
Geriye toplumun bakış açısı kalıyor. Esnafın, sürücünün, sokak kullanıcısının bu çizgilerin varlık nedenini anlaması, onları dikkate alması gerekiyor. Bu da ancak bilinçlendirme ve eğitimle mümkün. Belki de ilkokul çağından itibaren “engelsiz şehir” bilinciyle yetişen bir kuşak, yarının şehirlerinde bu sorunlara hiç fırsat tanımaz. Ve elbette, teknolojik destekle bu sistemler daha güvenli hale getirilebilir. Mobil uygulamalarla entegre edilen sarı şeritler, yönlendirmeyi çok daha etkili kılabilir.
Sarı bir çizgi sadece kaldırımdaki kabartı değildir. O çizgi, bir toplumun ne kadar duyarlı olduğunu gösteren bir işarettir. Eğer doğru yere gidiyorsa, birileri gerçekten düşünülmüş demektir. Ama o çizgi bir çiçek saksısına çarpıyorsa, düşünmeye hâlâ devam etmemiz gerekiyordur. Belki de bu çizgiler, yalnızca görme engellilere değil, hepimize bir yön gösteriyordur: Daha adil, daha erişilebilir bir yaşam için.