Skip to main content

Her yıl 17 Ekim’de kutlanan Dünya Yoksullukla Mücadele Günü, yalnızca ekonomik bir hatırlatma değil; aynı zamanda yoksulluğun günlük hayattaki yüzünü görmemizi sağlayan bir fırsat. Yoksulluk çoğu zaman gelirle ölçülüyor. Oysa konu çok daha geniş: eğitimden sağlığa, barınmadan temiz suya, güvenli ulaşımdan yeşil alanlara kadar yaşamın tüm alanlarını kapsıyor. Özellikle kentlerde, bu eksiklikler somut bir şekilde görünür hale geliyor.

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer alan Amaç 11 – Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, işte bu yüzden kritik. Bu amaç, kentleri yalnızca büyüyen ve gelişen mekânlar olarak değil, bütün sakinleri için kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir yaşam alanları olarak yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor.

Kentlerde Yoksulluğun Yüzü

Kentlerde yoksulluk, bir hanenin gelir düzeyinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Çoğu zaman bu durum evlerin ve mahallelerin niteliğinde kendini gösteriyor.

Birçok aile, kışın evini yeterince ısıtamıyor, yazınsa serin tutamıyor. Çatısından yağmur suyu sızan ya da duvarları rutubetle kaplanmış evler hâlâ çok yaygın. Enerji verimliliği düşük bu konutlarda yaşayan insanlar, yüksek faturalar ödemelerine rağmen sağlıklı bir yaşam ortamına sahip olamıyor. Yani yoksulluk, yalnızca “paranın yetmemesi” değil, paranın nasıl harcandığını belirleyen koşulların da adaletsizliği anlamına geliyor.

Altyapı eksiklikleri de tabloyu ağırlaştırıyor. Suya düzenli erişim, güvenli toplu taşıma, hızlı internet bağlantısı gibi hizmetler, gelir düzeyi düşük mahallelerde çoğu zaman sınırlı kalıyor. Çocukların oynayabileceği parkların, nefes alınabilecek yeşil alanların ve güvenli ortak mekânların olmayışı, yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor. Böylece kent içinde büyük eşitsizlikler oluşuyor: aynı şehirde yaşayan insanlar, aslında bambaşka koşullarda hayat sürüyor.

Kaynak: Pixabay

SKA 11 Bize Neler Söylüyor?

Amaç 11, şehirleri daha kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmayı hedefliyor. Bu hedefler kağıt üzerinde çok soyut görünebilir, ama günlük hayata doğrudan dokunan maddelerden oluşuyor:

  • Herkes için uygun fiyatlı ve güvenli konutların sağlanması.

  • Temel hizmetlere (su, enerji, ulaşım, iletişim) erişimin garanti altına alınması.

  • Toplulukların afetlere ve iklim krizine karşı daha dayanıklı hale getirilmesi.

  • Yeşil alanların, parkların ve ortak mekânların herkesin kullanımına açılması.

Yoksullukla mücadeleyi bu hedeflerle birlikte düşündüğümüzde, kalıcı çözümler üretmek mümkün hale geliyor. Yoksulluğu yalnızca “gelir desteği” ile sınırlı görmek eksik; asıl mesele yaşam alanlarının niteliğini eşit kılmak.

Dayanışma ve Küçük Adımlar

Yoksullukla mücadele büyük ölçekte devletlerin sorumluluğu gibi görünse de, küçük topluluk girişimleri de büyük fark yaratabiliyor. Bir apartmanda birlikte alınan basit bir karar, örneğin ortak alanlarda enerji tasarrufu sağlamak, hem faturaları düşürebilir hem de dayanışma duygusunu güçlendirebilir. Mahallelerde ortak alanların boyanması, parkların temizlenmesi ya da küçük bahçelerin kurulması, yaşam kalitesini gözle görülür biçimde artırır.

Onaranlar Kulübü’nün yaklaşımı da tam bu noktada anlam kazanıyor: küçük onarımlar, aslında büyük dönüşümlerin başlangıcı olabilir. Yoksulluğun yarattığı adaletsizliği tamamen ortadan kaldırmasa bile, dayanışma temelli müdahaleler, kentte yaşayan herkes için umut verici adımlar atar.

Kaynak: Pixabay

İklim Krizi ile Kesişim

İklim krizinin etkileri küresel ölçekte hissediliyor, ama en ağır yükü yoksullar taşıyor. Yaz aylarında artan sıcak dalgaları, havalandırması olmayan, gölgelikten yoksun evlerde yaşayan insanlar için ciddi bir sağlık riski yaratıyor. Birçok aile klima alamıyor, pencere açmak bile güvenlik endişesi nedeniyle mümkün olmuyor.

Ani yağmurlar ve seller, altyapısı zayıf mahallelerde çok daha yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Sokakların su altında kalması, evlerin zarar görmesi, ulaşımın kesilmesi günlük hayatı felce uğratıyor. Aynı şehirde farklı mahallelerde yaşayan insanlar, aynı yağmurdan bambaşka şekilde etkileniyor.

Amaç 11’in “dayanıklı şehirler” hedefi tam da bu yüzden önemli. Yoksulluğu azaltmak için kentleri iklim krizine hazırlıklı hale getirmek şart. Kent politikaları, en kırılgan kesimleri gözetmediğinde, afetler eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor.

Çözüm ve Sorumluluk

Yoksullukla mücadelede kamu kurumlarının, belediyelerin ve devletlerin rolü büyük. Sosyal konut projeleri, altyapı yatırımları ve kapsayıcı kentsel politikalar olmadan kalıcı dönüşüm sağlamak mümkün değil. Ancak sivil toplum örgütleri ve topluluk girişimleri de bu alanda önemli katkılar sunabiliyor.

Gönüllü dayanışma ağları, mahalle ölçeğinde küçük onarımlar, paylaşım ekonomileri… Bunlar yalnızca ekonomik bir destek sağlamıyor, aynı zamanda sosyal bağları da güçlendiriyor. Komşuluk ilişkilerini yeniden canlandırmak, birlikte üretmek ve paylaşmak, yoksulluğun yarattığı yalnızlık hissini kırıyor.

Bireyler de bu sürece küçük adımlarla dahil olabilir. Kullanmadığımız eşyaları paylaşmak, yerel girişimlere destek olmak ya da küçük gönüllü faaliyetlere katılmak, etkisi sanılandan büyük sonuçlar yaratabilir. Çünkü yoksullukla mücadele yalnızca “yardım” değil, aynı zamanda adalet ve hak mücadelesidir.

Daha Adil Kentler İçin

17 Ekim, yalnızca yoksulluğu hatırlamak için değil, kentleri nasıl daha adil, kapsayıcı ve dayanıklı kılabileceğimizi düşünmek için de önemli bir gün. Yoksullukla mücadele, gelir desteği sağlamak kadar insanların yaşadığı mekânları iyileştirmekle de ilgilidir. Sağlıklı evlerde, güvenli mahallelerde, yeşil alanlara erişim sağlayan kentlerde yaşamak bir ayrıcalık değil, herkesin hakkıdır.

Amaç 11 bize şunu hatırlatıyor: sürdürülebilir şehirler ancak bütün sakinleri için güvenli ve erişilebilir olduğunda sürdürülebilir olabilir. Bu da yalnızca devletlerin değil, toplulukların ve bireylerin ortak sorumluluğudur. Küçük onarımlar, dayanışma ağları ve kapsayıcı politikalarla, yoksulluğun kent yüzünü dönüştürmek mümkün.

Bir kenti daha yaşanabilir hale getirmek, yoksulluğu azaltmanın en güçlü yollarından biridir. Ve bu dönüşüm, hepimizin elinde.