Skip to main content

“Tactical urbanism”, veya taktiksel kentleşme; kent ölçeğinde yapılı çevreye yapılan müdahaleler için kullanılan bir kavram. Özellikle mahalle ve sokak ölçeğinde, veya kamusal toplanma alanlarında yapılan müdahaleler için kullanıldığından, “urban hacking” kavramıyla biraz ayrışıyor, ancak pratikte çokça da benzeşiyor. Terim ilk olarak Michel de Certeau tarafından Mayıs 1968’de Paris’te yaşanan protestolara referans verecek şekilde kullanılıyor. Stratejik kentleşmeye muhalefet olarak çıkan bu kavramın, o dönem kentte kurulan barikatlara işaret edişi, bugünkü kullanımından çok farklı. 

New York merkezli Project for Public Spaces tarafından projeleşen “tactical urbanism” kavramı, mekân yaratma (placemaking) pratiğiyle bağlantılı görülüyor. Bu noktada mekân yaratma nedir, onu da açabiliriz: Kent sakininin yaşam alanında kişiler ve yerler arasındaki bağı güçlendiren bir pratik olarak adlandırabileceğimiz mekân yaratma (placemaking), müşterek değerleri en üst düzeye çıkarmak için kamusal alanın birlikte şekillendirilebileceği ortak bir süreci ifade ediyor. Mekân yaratma, daha iyi bir kentsel tasarımı teşvik etmekten çok, yaratıcı ile kullanıcı arasındaki mesafeyi kısaltıyor. Bir yeri tanımlayan ve onun sürdürülebilirliğinde rol oynayan fiziksel, kültürel ve sosyal değişkenleri göz önünde bulunduruyor.

Mekân yaratma kavramı da, taktiksel kentleşme gibi katılımcı tasarım ve uygulama sürecini ön plana çıkardığı için, kullanıcı odaklı kamusal alanlar yaratıyor. Kent meydanları, parklar, veya diğer toplanma/buluşma alanları, ev ve dükkan önleri, merdivenler, eşikler gibi farklı buluşma alanları, kentin karar alıcıları, mimarlar veya müteahhitler tarafından şekillenen mekânlar. Bu anlamda taktiksel kentleşme, bu standart kent üretimi içerisinde kalıcı veya hareketsiz olmak zorunda olmayan alanlar üreterek, kent içerisinde sosyal alanların oluşmasını sağlıyor. Bu alanda yapılan iyi örneklerin toplandığı Tactical Urbanism: Short-Term Action // Long-Term Change isimli kitaplara bakmak, bu pratik hakkında fikirler verebilir. Burada bulunan örnekler, bütçe ve yayıldığı alan açısından farklılıklar gösteriyor. Projelerin çoğu yerine özgü müdahaleler olsa da, farklı şehir ve ülkelerde tekrarlandığı ve hatta belediyeler tarafından kalıcı hale getirildiği durumlar da var. Sıkça tekrarlanan örneklerden biri Chair Bombing, vatandaşın belediyelerin yerleştirdiği bankların yetersizliğine işaret etmek için sokağın çeşitli yerlerine sandalye yerleştirdiği bir eylem. Burada sokakta oturma ihtiyacının nasıl stabil elemanlarla giderilemeyeceği açıkça görülebiliyor. Sakinlerin kendi isteklerine göre yerleştirebilecekleri sandalyeler, belediyenin yerleştirdiği banklara göre çok daha farklı konumlarda var olabiliyor. Bir diğer tekrarlanan örnek ise PARK(ing) Day, ilki 2005 yılında San Francisco merkezli Rebar art and design studio’nun yaptığı ve sonra geleneksel olarak düzenlenen bir etkinlik. Yılda bir gün belirlenen bir sokağa park edilen bütün arabalar kaldırılarak yerine pop-up kafeler ve sandalyeler yerleştirilerek insanların toplandığı bir alan yaratılıyor. Buna çok benzer bir örnek, İstanbul merkezli Sokak Bizim Derneği’nin Ayda Bir Gün Sokak Bizim etkinliği. İstanbul’un farklı mahallelerinde bir sokağın bir gün boyunca araba geçişine kapatılarak mahalleli tarafından kullanılmasını sağlıyor. Kentte yayalara daha fazla alan tanınmasının getirileri bu şekilde deneyimlenmiş oluyor. 

Örnekler çoğalabileceği gibi, çoğunun da aslında coğrafya ve kültürel kısıtlılığı olmadan tekrarlanabilir olduğu görülüyor. Kentte potansiyeli olan alanları, kimseyi rahatsız etmeden, ama kolektif bir biçimde kamuya kazandırabilmek, bugün büyük kentlerde önem taşıyor. Özellikle pandemi döneminde de gördüğümüz üzere, dışarıda vakit geçirebilmek için sadece kafe ve restoranlar tek seçenek olamayabiliyor. Açık alanlar, özellikle toplanmanın zararlı olduğu bu dönemde varlığı en çok aranan mekânlar oldu. Bizler de bu taktiksel kentleşme ve mekân yaratma alanlarında deneyimi ve sonucu iyi yönde olan örnekleri gördükçe, kendi yaşam alanlarımızın potansiyellerini daha fazla öne çıkarabiliriz. 

Yazar: Liana Kuyumcuyan