Skip to main content

Tamir kültürü, uzun yıllar boyunca gündelik yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı. Eşyalar bozulduğunda ilk refleks yenisini almak değil, tamir ettirmekti. Terziler kıyafetleri, ayakkabıcılar botları, saat ustaları kol saatlerini onarırdı. Evlerde dikiş kutuları, yapıştırıcılar, yedek vidalar hep hazır dururdu. Bu pratik yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir alışkanlıktı. Bugün ise tamir kültürü büyük ölçüde gözden kaybolmuş durumda. Küçük bir arıza, yeni bir ürün almak için yeterli gerekçe haline geldi.

Peki bu değişim nasıl yaşandı? Tüketim alışkanlıklarının dönüşümünden planlı eskitmeye, yeni “atma-dönüştür” kültüründen markaların stratejilerine kadar pek çok etken bu kaybın arkasında.

Tüketim Kültürü ve Planlı Eskitme

20. yüzyılın ortalarından itibaren yükselen tüketim kültürü, “yenisi her zaman daha iyidir” düşüncesini hayatımıza soktu. Hızla gelişen endüstri, seri üretim ve reklamcılığın etkisiyle, tamir ettirmek yerine yeni ürün almak hem daha kolay hem de daha cazip hale geldi. Özellikle 1980’lerden itibaren küreselleşen pazarlarda ürün bolluğu arttıkça, bu eğilim daha da hız kazandı.

Bununla birlikte, üreticilerin geliştirdiği planlı eskitme stratejisi tamir kültürünü kökten zayıflattı. Elektronik ürünlerin bataryalarının değiştirilememesi, cihaz kasalarının özel vidalarla kapatılması ya da yazılım güncellemeleriyle cihazların yavaşlatılması bunun somut örnekleri. Eskiden on yıllar boyu çalışan çamaşır makinelerinin yerini, birkaç yıl içinde değiştirilen modeller aldı.

Bu yalnızca bireylerin bütçesini zorlamakla kalmıyor; aynı zamanda ciddi bir ekolojik yük yaratıyor. Elektronik atık dağları büyüyor, her yeni ürün için daha fazla hammadde ve enerji kullanılıyor. Böylece tamir kültürünün kaybolması, kişisel bir tercih değil, küresel ölçekte bir sorun haline geliyor.

Kaynak: Pexels

Atma Dönüştür Kültürünün Yükselişi

Son yıllarda “tamir et” söyleminin yerini büyük ölçüde “dönüştür” aldı. Eski tişörtlerden çanta yapmak, kavanozlardan lamba üretmek ya da ahşap paletlerden mobilya tasarlamak gibi pratikler popüler hale geldi. Bu hareket, ileri dönüşümün yükselişi olarak da tanımlanabilir. Biz de Atma Dönüştür serimizde gündelik atıklarımızı benzer bir yaklaşımla yeniden değerlendirmeyi hedefliyoruz.

Bu yaklaşımın güçlü bir yanı var: Yaratıcılığı teşvik ediyor, atıkları çöpe gitmekten kurtarıyor ve sürdürülebilirliği gündemde tutuyor. Ancak burada önemli bir fark ortaya çıkıyor. Dönüşüm kültürü, nesnelerin ömrünü aynı işlevle uzatmak yerine onları başka bir şeye dönüştürmeye odaklanıyor. Oysa tamir, bir nesnenin mevcut işlevini koruyarak ömrünü uzatmayı hedefler.

Bu ayrım, iki pratik arasında bir gerilime yol açıyor. Tamir kültürü geri plana düşerken, dönüşüm kültürü daha görünür hale geliyor. Oysa her ikisi birlikte ele alındığında çok daha güçlü bir etki yaratabilir. Önce tamir etmek, sonra gerekirse dönüştürmek… Bu sıralama, gerçek anlamda döngüsellik yaratır.

Kayıp tamir kültürünü yeniden canlandırmaya çalışan bazı markalar, son yıllarda dikkat çekici adımlar attı. Mobilya üreticileri, yedek parça ve tamir kitleri sunmaya başladı. Kullanıcılar artık kırılan bir ayağı değiştirmek için tüm mobilyayı çöpe atmak zorunda kalmıyor. Outdoor giyim markaları, giysilerin ömrünü uzatmak için ücretsiz tamir atölyeleri düzenliyor. Elektronik sektöründe, modüler telefonlar veya parça değişimine imkân veren kitler geliştiriliyor. Bu ürünler, tamiri kolaylaştırarak tüketicinin eşyasını uzun yıllar kullanabilmesini sağlıyor.

Bu örnekler hâlâ sınırlı olsa da, piyasanın yön değiştirdiğini gösteriyor. Tüketicilerin sürdürülebilirlik talepleri arttıkça, markaların da tamir kültürünü yeniden gündeme almak zorunda kalacağı açık.

Kaynak: Pexels

Dijitalleşme ve Açık Kaynaklı Tamir

Dijital çağ, tamir kültürüne bambaşka bir ivme kazandırdı. Eskiden yalnızca ustaların bildiği teknikler, bugün birkaç tıkla erişilebiliyor. YouTube’daki tamir videoları, forumlardaki deneyim paylaşımları ve iFixit gibi açık kaynaklı kılavuzlar sayesinde, sıradan kullanıcılar da bilgisayarlarından bisikletlerine kadar pek çok ürünü onarabiliyor. Bu durum, tamirin yalnızca uzmanlara ait bir beceri olmaktan çıkıp, herkesin erişebileceği bir öğrenme alanına dönüşmesini sağladı.

Açık kaynaklı tamir kılavuzlarının en büyük katkısı, bilgiyi demokratikleştirmesi. Artık yalnızca teknik servislerin elinde olan bilgiler, milyonlarca insanın kullanımına açık. Bu durum tüketicinin hem bilinçlenmesine hem de üreticiye karşı daha güçlü bir konumda olmasına yol açıyor. Tamir kültürü, dijitalleşme sayesinde sadece pratik bir faaliyet değil, aynı zamanda bir hak mücadelesine dönüşüyor. “Right to Repair” (Tamir Hakkı) hareketi, bu bilinçlenmenin en somut sonucu olarak dünyanın pek çok yerinde yasalarla desteklenmeye başladı.

Bunun yanında dijitalleşme, yalnızca bilgiyi değil, araçları da erişilebilir kılıyor. 3D yazıcı teknolojisi, tamirin önündeki büyük bir engeli ortadan kaldırıyor: yedek parça bulma zorluğu. Artık kırılmış bir plastik bağlantı parçası ya da eksik vida için üreticiye bağımlı kalmak gerekmiyor; dijital tasarım dosyalarıyla bu parçalar evde üretilebiliyor. Bu durum, özellikle kırsal bölgelerde ya da ikinci el ürünlerde tamirin önünü açıyor.

Son olarak dijitalleşme, topluluk dayanışmasını da güçlendiriyor. Online forumlar, sosyal medya grupları ve maker toplulukları, insanların deneyimlerini paylaşmalarına imkân tanıyor. Bir kişinin çözüm bulduğu tamir yöntemi, binlerce kişiye yol gösterebiliyor. Böylece tamir kültürü, yalnızca nesneleri değil, bilgiyi de dolaşıma sokan kolektif bir pratik haline geliyor.

Repair Café ve Topluluk Dayanışması

2009’da Hollanda’da başlayan Repair Café hareketi, tamir kültürünü bireysel alışkanlıklardan çıkarıp topluluk deneyimine dönüştürdü. İnsanlar evlerindeki bozuk eşyaları gönüllü uzmanlarla birlikte onarıyor. Bu etkinliklerde yalnızca eşyaların ömrü uzamıyor; aynı zamanda insanlar yeni beceriler öğreniyor, birbirlerinden destek alıyor.

Bugün dünyanın birçok ülkesine yayılan Repair Café ağı, tamirin bir “hizmet” değil, bir “dayanışma” pratiği olduğunu gösteriyor. Türkiye’de de belediyeler ve maker atölyeleri benzer etkinlikler düzenlemeye başladı. Bu girişimler, kaybolmuş gibi görünen tamir kültürünün aslında farklı biçimlerde yeniden doğduğunu kanıtlıyor.

Onarım Kültürünü Neden Gündemde Tutmalıyız?

Tamir kültürünün kaybolması, nostaljik bir kayıp değil; ekolojik, ekonomik ve toplumsal etkileri olan bir mesele. Ekolojik olarak, her yeni ürün yeni hammadde ve enerji kullanımı demek. Tamir, doğrudan atıkları azaltıyor. Ekonomik olarak, tamir edilen ürün kullanıcıya maliyet avantajı sağlıyor. Toplumsal olarak, tamir bilgi paylaşımını ve topluluk bağlarını güçlendiriyor.

Kentleri yaşayan ekosistemler olarak görüyorsak, bu ekosistemde tamirin de önemli bir yeri var. Doğayı korumak kadar, eşyalarımızı korumak da sürdürülebilir bir yaşamın parçası. Tüketim kültürü, planlı eskitme ve dönüşüm alışkanlıklarının yükselişi tamir kültürünü geri plana itti. Ancak aynı zamanda markaların girişimleri, Repair Café gibi topluluk hareketleri ve dijitalleşmenin sunduğu olanaklar, bu kültürün yeni biçimlerde geri dönebileceğini gösteriyor.

Tamir kültürü aslında eskimedi; yalnızca biçim değiştirdi. Şimdi yapılması gereken, bu pratiği yeniden görünür kılmak ve gündelik yaşamın doğal bir parçası haline getirmek. Çünkü bir nesneyi tamir etmek, yalnızca o nesneyi değil; yaşadığımız kentin ve gezegenin geleceğini de onarmak anlamına geliyor.