Skip to main content

Bir önceki yazımızda gıda güvensizliğinin etkilerine ve parametrelerine değinmiştik. Bugün dünya genelinde büyük etkileri olan güvensiz gıda tüketimine dair çözüm önerilerini ve tarım değişikliğine uyum sağlamanın yollarını ele alacağız.

Kişilerin sağlığına zarar vermeyecek şekilde üretilen, işlenen, depolanan, dağıtılan, hazırlanan ve uygun tüketilen gıdaları “güvenli gıda” olarak tanımlıyoruz. Yeterli beslenme için gıda miktarı uygun olsa bile güvenli tüketim koşulları sağlanmadığı sürece açlık ve sağlık yönünden ortaya çıkan problemler geçerliliğini koruyor. Özellikle Covid-19 pandemisi, Ukrayna’da yaşanan savaş gibi ekonomiyi ve tedarik zincirini derinden etkileyen olaylar, dezavantajlı bölgeler başta olmak üzere güvenli gıdaya erişimi zorlaştırıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre; dünya çapında tahminen 600 milyon kişi güvensiz gıda tüketimi nedeniyle sağlık problemi yaşıyor. Yani neredeyse her 10 kişiden birinin bu sorunla mücadele ettiğini söylemek mümkün. Bu durum 420 bin ölüm ve 33 milyon sağlıklı yaşam yılı kaybına neden oluyor. Biyolojik, kimyasal, fiziksel ve alerjen etkenler söz konusu sağlık problemlerine yol açan olumsuzlukların önünü açıyor.

İklim krizi ile tarımın yeni yüzü

Hava modellerini ve iklim normallerini etkileyerek kuralığa, yoğun yağışlara ve ısı dalgalanmalarına yol açan küresel ısınma, milyonlarca insanı gıda güvensizliğine iten en büyük sebeplerden biri olarak tanımlanıyor. Bunun yanı sıra gıdanın üretilme biçiminin güvensizlik yaratacak durumların üzerindeki rolünden bahsetmiştik. 

Küresel gıda sistemi yakın zamanlı sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu. Yani enerji sektöründen sonra iklim krizine sebep olan sektörlerin başını çekiyor. Gıda üretimi aynı zamanda metan ve biyolojik çeşitlilik kaybının da bir numaralı kaynağı olarak konumlanıyor. 

Peki yaşanan olumsuzlukları geri alamayacağımız bir noktada tarımı güvenli gıdayı destekleyecek şekilde nasıl şekillendirebiliriz?

Elbette karbon emisyonunu azaltmak da daha stabil çevresel faktörler yaratmak da imkansız değil. Ancak bu süreç sosyal, ekonomik ve teknolojik açıdan köklü değişimleri mecbur kılıyor. Özellikle yakın gelecekte erişilebilir sağlıklı suyun akıbetinin pek de parlak olmaması, tarımsal uygulamaların çoğunu temelden etkiliyor. Örneğin daha fazla tarımsal alan için daha fazla sulama altyapısı inşa etmek pek makul bir çözüm değil, çünkü günün sonunda ana problem suya erişememek. 

Ne yapılabilir? Daha az su ihtiyacı olan ekinlere geçilebilir. Özellikle pirinç yerine mısır ve baklagiller gibi daha az su gerektiren ürünler sağlıklı bir üretim için iyi bir alternatif. Su ihtiyacının yanı sıra pirincin metan başta olmak üzere tarımsal gıda emisyonlarının önemli kaynaklarından biri olması da alternatif çözüme katma değer sağlıyor. Ancak hem ulusal hem de küresel açıdan binlerce yıldır pirinç tüketen bir kültürü bu değişikliğe adapte etmek tahmin edilenden zor olabilir. Daha az susayan, daha az salınım yapan bir ekin idealinin gerçek hayat pratikleriyle uyuşması muhtemelen tahmin edilenden uzun bir zaman alacaktır.

Ne yapılabilir? Toprak sağlığı iyileştirilebilir. Toprakta artan organik karbon, suyun daha iyi tutmasına yardımcı olur. Bu sayede bitkiler suya daha kolay erişir ve ürünlerin kuraklık ihtimaline karşı direnci artar. Önemli bir emisyon kaynağı olan kimyasal gübre gerektirmeden daha fazla besin elde etme imkanı da cabası. Çiftçiler, toprağı sürmek ve tarlaları nadasa bırakmak yerine rotasyon döngüsünde özellikle büyük köklü örtü bitkileri kullanarak kaybolan karbonu geri kazanabilirler. Çevresel zorluklara yönelik bu tür doğa temelli çözümler, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için gerekli olan iklim değişikliği önlemlerinin %37’sini sağlayabilir. Ancak yukarıdaki önlem gibi çiftçilerin bu uygulamaları benimsemesini sağlamak zaman, bilinçlendirme ve eğitim gerektirecektir. Çiftlik arazilerinin küçük olduğu ve çiftçilerin tarlaları nadasa bırakamayacakları ve hatta baklagil mahsulleriyle dönüşümlü olarak bırakamayacakları yerlerde toprak sağlığını iyileştirmek zor olabilir.  

Gıda güvenliğinden ve gerekli önlemlerin takibinden kimler sorumlu?

Gelelim iki yazıda da bahsettiğimiz gereklilikleri ve önlemleri sağlaması gereken kurum ve kuruluşlara. Esasında baştan uca gıdaları üreten, işleyen, tedarik sürecini yürüten, hazırlayan, servis eden ve tüketen herkes söz konusu güvenlik takibinden sorumlu. Hükûmetler ise politikaları düzenleme ve halk sağlığının peşinde durmaya dair konularda önemli bir rol oynuyor. 

Ülkemizde gıda güvenliğinin sağlanması Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi (GGBS) gıdaların güvenliğini ve kontrolünü sağlamak, vatandaşların güvenilir gıdaya ulaşmasına yardımcı olmak amacıyla tasarlanan bir veri kayıt sistemi olarak çalışıyor. Eğer gıda güvenliğine dair soru işaretleriniz, ihbar ve şikayet talebiniz varsa ALO 174 Gıda Hattı’na ulaşabilirsiniz.

Bu arada konunun çıkış noktasındaki tavuk adımlarını merak ediyor musun? Şimdiye kadar elde edilen FitChix verilerine göre Honest Eggs Co. çiftliği tavukları günde 12 saat boyunca ortalama olarak 21 binden fazla adım atıyor. Diğer bir ifadeyle Avustralyalı üreticinin tavukları bir gün içinde ortalama bir Avustralyalının neredeyse üç katı kadar yürüyor. Hem organik, hem sağlıklı değil mi?