Minna Valjakka Urban hacking: the versatile forms of cultural resilience in Hong Kong (2019) başlıklı makalesinde “urban hacking” kavramını “Kamusal alanın güç yapılarını ve mekânsal politikalarını deşifre etmeyi veya yeniden yapılandırmayı amaçlayan, aynı zamanda da yeni estetik ve sosyal oluşumlara katkıda bulunan sanatsal ve yaratıcı uygulamalar” olarak tanımlıyor. Bu kavram, bugün kullanıcılarının kente dair daha fazla söz sahibi olmasına yardımcı olabilecek araçlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Son yıllarda Türkiye, insanların kamusal alanda görünürlüğünü ve katılımını kısıtlayan değişikliklerin içinden geçiyor. Özelleştirme süreçleri, karar vericiler tarafından yapılan kentsel kısıtlamalarla kesişiyor. Türk kültürüne baktığımızda ise, dış mekân kullanımının çok köklü bir eylem olduğunu görebiliyoruz. Diğer birçok Akdeniz ülkesinde olduğu gibi, özel ve kamusal alanın arasında bulunan kesitler, yüklü sosyal anlamlar taşıyor. Sokakta, kentte görünür olmanın, hem sahiplenme hem de aidiyet duygularını yaratmada büyük etkisi oluyor. Bu tip kişisel duygular ise, kolektif bir yapıya dönüşerek mekânın korunması, kullanılması ve güvenli kalmasında önemli pay taşıyor. Aidiyet ve sahiplik duygusu, aynı zamanda mekânın bakımı ve sürdürülebilirliği konusunda da fiziki bir öneme sahip. Zira başıboş, atıl alanların zaman içerisinde tekinsizleşmesi durumu, ardından bu mekânın dönüşmesine yol açabiliyor. Bu nedenle kentte, özellikle yaşam alanlarımıza sahip çıkmanın, ilk başta sosyal bağlamda bir önem taşıdığını unutmamak gerekiyor.
“Kentsel hackleme” konusuna dönersek; bu pratiğin aslında kullanılmayan bir kentsel mekân veya elemanı ufak müdahalelerle gündelik hayata tekrar katılmasını sağlamada büyük katkısı olduğunu unutmamak gerekir. Atıllaşma sorunu bugün, çeşitli devlet kurumları tarafından çok daha büyük ölçekli projelerle çözülüyor. Bu da aslında kamusal bir açık alan potansiyeli taşıyan yerlerin özelleştirilerek azalması ile sonuçlanıyor. Onarmak, yenilemek veya yeni bir işlev kazandırmak kentsel mekânların yeniden canlanması konusunda büyük pay taşıyabiliyor. Kentteki boş alanların değerlendirilmesi, sahiplenilmesi ve kullanıma kazandırılması yaratıcı alanlarda çalışanlar için büyük potansiyel taşıyan bir çalışma alanı. Mekâna özgü araştırmalar, saha gezileri ve sohbetlerle, o yerin ihtiyacına yönelik çözümler yaratmak ve bunu bir vatandaş olarak inisiyatif alarak gerçekleştirebilmek, “urban hacking” dediğimiz kavramın altını çiziyor. Mekânları politikleştirmeden, sadece sosyalleştirebilmek için vatandaşın inisiyatif alabilmesi, müdahaleden çekinmemesi ve birlikte dönüştürebilmesinin önemi her gün daha çok hissediliyor. Önemsiz gibi görünen küçük alanları kendi haline bırakmak, ileride çok daha büyük alanların kaybedilmesine yol açabilir. Bu nedenle “urban hacking” gibi, vatandaşı yaratıcı müdahaleler yapmaya iten pratikleri gün yüzüne çıkarmak ve deneyimletecek fırsatlar yaratmak büyük önem taşıyor. Bu alanda çalışan profesyonellerle, sivil inisiyatif veya derneklerle bir araya gelebilmek, aslında katılımcılığın ilk halkasını oluşturuyor.
Katılımcı tasarım veya birlikte üretme pratikleri, yaşanan mekânın dönüşümünden tutun kullanılan ürünlere kadar farklı ölçeklerde birlikte düşünmeyi ve çözümler üretmeyi amaçlar. Bu tanımsa çoğu zaman tasarım araştırması sürecinde noktalanır. Vatandaşa sorularak, saha araştırması yapmak katılımcı tasarım gibi adlandırılsa da, aslında bu sürecin tasarım ve hatta üretim aşamasına kadar sürdüğü durumlar katılımcı tasarım olarak adlandırılmalıdır. Bu noktada ise yaratıcılara yönlendirme kadar eğitme görevi de düşer. “Urban hacking”, katılımcılığın aslında en az uygulanan, yani tasarlama ve yerleştirme kısımlarına işaret ediyor. Alışılmış düzene ve bir şekilde süregelen gidişata ihtiyaç dahilinde olsun olmasın bir müdahale koymak, kent hakkı dediğimiz şeyin, ya da en azından sahiplenme hissinin önemini düşünmemizde rol oynuyor. Bu anlamda alışılmışın dışında müdahaleler üretmek; mekânı benimseme, kullanma ve kullandırmada yönlendirici etki yaratacaktır. Kentsel mekânlar dönüşürken, bu alanların bizim ihtiyaçlarımız ve kullanım pratiklerimiz doğrultusunda değişebilmeleri için söz sahibi olma aşamasında “urban hacking” iyi bir egzersiz olabilir.
Yazar: Liana Kuyumcuyan