Skip to main content

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın ikinci maddesi, küresel bir probleme çözüm çağrısında bulunuyor: Açlığa son. Peki 2023 yılı itibariyle dünya genelinde açlık, özellikle çocuk açlığı sorunu hangi noktada?

Çok uzaklarda aramaya gerek yok. Yakın geçmişte Türkiye’de yer alan ilk ve orta okullarda anlatılan hikayeler, SKA 2’nin ne kadar kritik bir noktada olduğunu gözler önüne seriyor. Hükûmetlerin ve kurumların el atması gereken açlık sorunu, öğretmenlerin cebinden öğrencilere kahvaltı sağlamasıyla çözülmemeli. O zaman önce 2023 itibariyle BM’in paylaştığı veriler ve akut gıda güvensizliğinin yol açtığı problemler ışığında sorunumuzu irdeleyelim. Maceramız Cenevre’de gerçekleştirilen BM açıklamasından, ilkokuldaki nostaljik uzun beslenme teneffüslerine kadar uzanıyor.

“30 milyon çocuk”

Birleşmiş Milletler’in paylaştığı verilere göre dünya çapında yaklaşık 30 milyon çocuk açlık sebepli ölüm tehlikesi ile karşı karşıya. Bu sayının çok büyük bir çoğunluğunu, hatta neredeyse tamamını küresel gıda krizinden etkilenen ülkelerde yaşayan çocuklar oluşturuyor. Afganistan, Nijerya, Sudan, Yemen, Etiyopya gibi benzer haberlerden aşina olduğumuz ülkeler listenin başını çekiyor.

Asgari yaşam koşullarının en temel maddelerinden olan açlık sorunu, özellikle büyüme çağındaki çocukları ölüm ya da kalıcı bedensel hasar gibi problemlerle karşı karşıya getiriyor. Yakın zamanda TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim kurulu tarafından yapılan açıklama çocuk açlığı sorununun ciddiyetini tek bir cümlede topluyor diyebiliriz.

“Çocuk açlığı, çocuk sağlığına yönelik bir şiddet ve çocuk haklarının ihlalidir.”

Hedef kitlemizi biraz daha daraltarak, her sabah gördüğümüz çocukları ele alalım. Doğruluk Payı’nın derlediği UNICEF, OECD, Derin Yoksulluk Ağı ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de her 3 çocuktan 1’i yoksul grupta değerlendiriliyor. Yoksulluğun yol açtığı bir alt grubun da açlık olduğunu düşünürsek, beslenme yetersizliğinin uzun vadeli çıktılarının bizi derinden etkileyeceğini söyleyebiliriz.

OECD’nin 2022 yılı verilerine göre çocuk yoksulluğu dünya genelinde %12,8 sınırında seyrederken, Türkiye’de bu oran %20’nin üzerinde. Türkiye’yi yükselen oranlar ile Romanya, Hindistan, Kosta Rika, Brezilya, Güney Afrika ve Çin takip ediyor. 

Çocuk yoksulluğunun tek çıktısı çocuk açlığı değil elbette. Yoksulluğun pençesinde yetişen çocuklar barınma ve hijyen gibi gerekliliklere de asgari düzeyde erişebildikleri için, daha fazla sağlık sorunu yaşıyor. Yine dünya genelinde sosyal devletin önemli bir kolu olan sağlık hizmetlerin henüz bir standarda oturtulmaması, dezavantajlı kesimin gerekli sağlık hizmetini almasının önüne geçiyor.

DYA’nın saha araştırmasına göre, görüşülen ailelerin %41’inin sağlık güvencesi yok. %34’ü ise sağlık güvencesi ilaçlarını karşılamadığı için gerekli ilaca ulaşamıyor. Hanelerde görüşülen kişilerin  %18,6’sı sağlık hizmetleri hakkında yeterli bilgiye ulaşamadığı için, %7,2’si sağlık sistemi içinde ayrımcılığa maruz kaldığı için, %25,8’i ise sosyal güvencesi olmadığı için sağlık hizmetlerine erişemiyor.

“Bugün bir öğrencim derste başım ağrıyor dedi…”

Her ne kadar eğitim kanadına yapılan yatırımların büyüklüğü konuşulsa da, her gün derse aç giren öğrenciler bunun sözsüz anti tezi gibi. Devlet okullarında yıllardır konuşulan açlık sorununa karşın henüz bir yemekhane sisteminin getirilmemesi, sosyal devlet anlayışının tekrar sorgulanmasına yol açıyor. İlkokullarda hazırlanan beslenme listelerinin dezavantajlı gruplar tarafından sürdürülememesi ve hatta bunun yüzünden bazen yaşıtlarından bazen de öğrencilerinden baskı görmeleri de cabası. Açlık verileri tüm gerçekliğiyle gözümüze çarparken, insan hayatının en önemli aşamalarından olan eğitimin bu sorun nedeniyle sekteye uğraması durumun ciddiyetini büyük oranda artırıyor diyebiliriz.

Kaynak: Jessica Rinaldi/The Boston Globe via Getty Images

Bu yazının çıkış noktası olan tweet’leri bulamadık, ancak başka bir kaynaktan bulduğumuz yazılı metin versiyonunu aşağı eklemek istiyoruz.

Bugün bir öğrencim derste “Başım çok ağrıyor.” dedi ve biz dersteyken ağladığını söyledi öğrenciler. Yanına gittim ve çocuğun başının ağrımasının nedeninin açlık olduğunu hemen anladım maalesef. Çünkü çok sık karşılaşıyoruz. Böyle durumlarda biz öğretmenlerin bir şeyler almasını kabul etmiyor öğrenciler. Çok gururlular. Ne yapsam diye düşünürken sevdiğim bir öğrenciyi çağırıp gizliden biraz para verdim kantinden hem kendisine hem de ona bir şeyler almasını söyledim. Çok geçmedi, para verdiğim öğrenci gidip sadece arkadaşına bir şeyler alıp kendisi ona almış gibi verdi çocuğa. Tüm ısrarıma rağmen kendisi için bir şey almadı. Başı ağrıyan çocuk bir şeyler yedikten sonra kendine geldi ve teneffüste arkadaşlarıyla koşup oynadı.

Bunu şunun için anlatıyorum. Bu sadece bir öğretmen olarak benim karşılaştığım ilk olay değil. Defalarca karnım ağrıyor, başım dönüyor diyen çocuklara zorla da olsa bir şeyler yedirince çocuklar kendine gelip derse veya arkadaşlarına dönüyorlar. Şu anki eğitim sisteminde cidden büyük sorunlar var ama belki de sorunların en acili çocukların henüz biyolojik ihtiyaçları bile karşılanmadan okuldan verim almalarının beklenmesi. Sabah çok erken bir saatte karanlıkta derse başlıyoruz. O saatte çocuğun kahvaltı yapabilme imkanı olsa bile (ki çoğu kahvaltısız geliyor) 7 saat boyunca acıkmadan durabilmesi çok zor. biz yetişkinler bile dayanamıyoruz. Bunlar daha küçücük çocuk.

Kaldı ki o kadar erken geliyoruz ki çocuklar ilk derste uyumak istiyorlar. Düşünün sabahın o saatinde hem doğru düzgün bir şey yemeniz zor, hem de uykusuzsunuz. Bu çocuklar bizi hangi kafayla dinleyecekler de verim alacaklar. Birçok ailenin çocuğuna kantinde harcaması için düzenli para verebilmesi de çok zor (hele de benimki gibi mahallelerdeki okullarda). Kantindeki fahiş fiyatlardan bahsetmiyorum bile. en ucuz kalitesiz çikolata 5 lira. 2-3 liraya alınacak bir şey kalmadı. Okullarda çocukların beslenme yapabilmesi için bir bütçe ayrılması ya da okullarda beslenme dağıtılmasının zorunlu olduğunu düşünüyorum. Biz öğretmenlerin çabalarıyla bu sorun çözülmez.

Kaç tane öğretmen arkadaşım biliyorum, birkaç çocuğun açlığını görüp onları rencide etmeden sorunu çözmek için numaradan bir soru sorup o soru bilinince tüm sınıfa kahvaltı ısmarladığını biliyorum. Ama bizim de durumumuz çok iyi değil ki. Biz de zar zor geçinebilen, hatta geçinemeyen borç batağında insanlarız.

Bu tweeti yazdım. Çünkü hayat bu ya belli mi olur. belki bu sorunu yüksek perdeden dillendirecek birilerinin önüne düşer. Belki de sorunu çözecek makamdakilerin önüne düşer.

Atatürk’ün “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.” sözünü yeri geldikçe duyuyoruz. Peki yeteri kadar beslenemeyen, gerekli enerjiyi sağlayamayan çocuklar sağlam kafaya ya da sağlam vücuda nasıl sahip olacak?

Atık gıda problemi

Özellikle pandemi sonrası açlık sorununun çok daha kritik bir noktaya geldiğini gözlemliyoruz. Bunun temel sebepleri arasında hem küresel hem de yerel tarım faaliyetlerinin büyük oranda azalması, atık gıda probleminin giderek büyümesi ve gelir gibi gıda dağıtımının da adaletsiz ilerlemesi gösterilebilir. Hükûmetlerin yanlış politikalarının yanı sıra, doğal kaynakların verimsiz değerlendirilmesi, sosyoekonomik sorunlar ve devletlerin uluslararası ticaret sahnesindeki rolü de adaletsiz gıda dağıtımı kavramında önemli bir rol oynuyor.

Bu saydığımız maddelere çözüm getirmek için bireysel adımlar atılabilir elbette. Diğer iki maddenin yanı sıra atık gıda problemini ortadan kaldırmanın mutfaklarımızda başlayan yolları var. Sıfır atık yaşam biçimini ve akabinde sürdürülebilirliği destekleyen bu yaklaşıma sadece dört basit adımda adapte olmak mümkün.

  • İhtiyacın kadar satın almak
  • Gıdayı iyi saklamak
  • Gıdadan tamamıyla yararlanmak
  • Önceki günün yemeklerini iyi değerlendirmek

Bu maddelere dair detaylı bilgiye buradaki blog yazımızdan erişebilirsin. Yine benzer içeriklerimizi okumak istersen linklerini aşağı bırakıyoruz.