Skip to main content

Uğruna 17 tane amaç oluşturulan, çoğu markanın reklam kampanyalarını süsleyen “sürdürülebilirlik” kavramını sürdürme konusunda ne kadar umutluyuz?

Bugün muhtemelen pazarlama alanında verilen en büyük savaş “Hangimiz daha sürdürülebiliriz?” kavgasıdır. Aklımıza gelebilecek her sektörde irili ufaklı her markanın benimsediği sürdürülebilir ihtiyacı, niyet okumasını mecbur kılıyor. Ve kendimize de markalara da soruyoruz: Madem herkes elini taşın altına koymaya bu kadar hazır, o zaman neden Dünya her geçen gün ısınıyor? Neden 2030 hedeflerine çok da yakın hissetmiyoruz? Hangi markanın pazarlama çalışanı Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 17’sini de sayabilir? Böyle anlarda, benzer sorulara alınamayan cevaplar sürdürülebilirliğin aslında çağımızda var olmak için dayanılan bir duvar olup olmadığını akıllara getiriyor. Nihayetinde tek sorun tüketicinin dikkatini çekmek ve göz önünde olma arzusuysa, yakın bir gelecekte sürdürülebilirliğin pek de sürdürülebilir olmayacağını tahmin etmek zor değil?

“Ben neyi değiştirebilirim ki?”

Aslında bu yazı kimseyi yargılamıyor, sadece bu kavram ile baştan uca muhatap olan herkesin kendi ile bir iç hesaplama yapmasını sağlıyor. Hatta sürdürülebilirliği diline pelesenk etmenin ötesine geçip şirket içinde de aksiyon alan ve çalışanlarını motive eden markalar olduğunu da söyleyebiliriz. Böyle anların önemi, herkesin zaman zaman düştüğü umutsuzluğun mimarı olan bir cümlenin karşısına dikildiğinde anlaşılıyor: Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki? Bugün ben sokağa çöp atmıyorum ancak okyanusa petrol sızdıran bir gemi ya da jetiyle dünyayı dolaşan birinin karşısında olumlu yöne nasıl bir katkım olabilir? Bunu ben düşündüğümde, sen düşündüğünde, bir başkası ve bir başkası daha düşündüğünde aslında azınlıktan çoğunluğa evrilen bir umutsuzluğun esiri oluyoruz. Markaların sürdürülebilirliği bu kadar çok konuşması ve şirket içinde yaygınlaştırmak için adımlar atması böyle anlar için epey kıymetli.

Sürdürülebilir olmak isteyen markaların macerası genellikle “sürdürülebilirlik raporu” adı verilen ve aslında kurumların hedef amaçlarına yönelmelerini sağlayan bir genel araştırma ile başlıyor. Topyekün bir süreci yönlendirme, çalışanlarda bilinç uyandırma ve sağladığı takip hissi ile gerçek bir süreç algısı yaratan sürdürülebilirlik raporunun başlangıç için iyi bir adım olduğunu söylemek mümkün. Ancak ne yazık ki insan doğasının başladığı işe bitirmek için daima bir motivasyon arama yatkınlığı özellikle sürdürülebilirlik gibi uzun vadeli hatta evren var oldukça devam etmesi gereken bir konsept olduğunda o devamlılığın yitip gitmesine müsait bir ortam yaratıyor. 

KPMG’nin 2022 Küresel Enerji Sektörü CEO Araştırmasına göre katılım gösteren CEO’ların sadece %9’u iklim değişikliğinin en kritik risk olduğunu düşünüyor. Bu oran aynı araştırmanın 2021 versiyonunda ise %35.

Yukarıdaki grafikte sadece geçen bir sene içinde yaşanan %35’ten %9’a gerileme markaların söz konusu sürdürülebilirlik çalışmaları sadece reklam amaçlı gerçekleştirdiğini düşünmemize yetiyor. Hoş, görünürlük ve içselleştirme açısından kısa vadede verimli olsa da devamı gelmedikçe nasıl sürdürülebilir amaçlar gerçek hâle dönüşebilir ki?

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda kelebek etkisi

Belki de gerçekten Dünya defalarca kez benzer süreçlerden geçti. Ve her birinin sonunda doğa üstünlüğünü canlılara ispat etti. Şahit olduğumuz dönemde iklim açısından kritik bir eşikte olduğumuzu düşünürsek, tahmin ettiğimiz sonun uzaklaşması için bireysel önlemlerimizi devamlı kılmamız gerekiyor. Özellikle pandemi sonrası sağlık sektöründe yaşanan gerilemeler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın sekteye uğramasına yol açtı. İleri doğru adım atmakta pek başarılı olmadığımız bir durumdayken daha da gerilemek, çok daha fazla efor sarf etmemiz gerektiği anlamına geliyor. 

SKA maddelerinin belki de en güzel yönü her birinin bir şekilde bağlantılı olması. Herhangi bir maddede yaşanan olumlu dönüşüm, diğer maddeleri de etkiliyor. Bu nedenle bir yandan hükûmetlerin, şirketlerin, vakıfların sürdürülebilirliği sürdürmek için atacağı adımların talepkâr bir takipçisi olmalı, diğer yandan ise bireysel etkimizi hafife almayı bırakmalıyız. Ne de olsa her şeyde olduğu gibi sürdürülebilir amaçlarda da her şey bir kişinin alışkanlıklarını değiştirmesi ile başlıyor.