Yapay zekâ, sadece teknolojik bir gelişme değil, aynı zamanda çağımızın en tartışmalı araçlarından biri. Bir yandan enerji tüketimiyle karbon emisyonlarını artırıyor, diğer yandan iklim değişikliğiyle mücadelede çığır açan çözümler sunuyor. Peki yapay zekâ gerçekten yeşil mi? Yoksa düşündüğümüzden daha gri bir geleceği mi şekillendiriyor?
Gri Gerçekler: Artan Emisyonlar ve Kaynak Kullanımı
Yapay zekânın yükselişi, beraberinde büyük bir çevresel yük de getiriyor. Google’ın 2024 çevresel etki raporuna göre şirketin karbon salımı 11,5 milyon metrik tona ulaştı. Bu rakam, 2019 yılına göre %51’lik bir artışa işaret ediyor.
Artışın temel nedeni, giderek daha karmaşık hale gelen AI modellerinin eğitimi ve çalıştırılması için gereken yüksek enerji tüketimi. Üstelik bu rakamlar yalnızca “market-based” ölçüm yöntemine göre hesaplanıyor. “Location-based” yani enerji üretildiği yerin gerçek emisyon değerine dayalı ölçümde, bu artış %65’e kadar çıkabiliyor.
Yapay zekâ sistemlerinin asıl yükü sadece enerjiyle sınırlı değil. Büyük teknoloji şirketlerinin veri merkezlerinde kullanılan soğutma sistemleri her gün milyonlarca litre su tüketiyor. Google, 2024 yılında 11 milyar galon su çektiğini açıkladı. Bu suyun büyük kısmı yalnızca yapay zekâ sistemlerinin çalışmasını sürdürebilmek için kullanıldı.
2030’a kadar, AI’nın global enerji talebinin 1.500 terawatt-saat (TWh)’ye ulaşması bekleniyor. Bu da neredeyse Hindistan’ın yıllık enerji tüketimine eşdeğer. Tüm bu veriler, yapay zekânın çevresel etkilerinin sanıldığından çok daha büyük olduğunu gösteriyor.
Yeşil Umutlar: Yapay Zekânın Potansiyel Katkısı
Tüm bu karamsar tabloya rağmen, AI’ın çevre adına olumlu katkılar sunabileceği alanlar da az değil. Yapay zekâ, doğru şekilde uygulandığında çevresel sürdürülebilirliği destekleyen güçlü bir araç hâline gelebilir.
Örneğin:
-
Enerji şebekesi yönetimi: Rüzgar ve güneş enerjisi üretimini tahmin ederek sistemleri daha verimli çalıştırmak mümkün.
-
Tarımda kaynak yönetimi: Toprak nemi, hava durumu ve bitki sağlığı verileri analiz edilerek su ve gübre kullanımında ciddi tasarruf sağlanabilir.
-
Lojistik optimizasyon: Ulaşım ve taşıma sistemlerinde rotaların akıllıca yönetilmesiyle hem yakıt tüketimi hem karbon salımı azalabilir.
McKinsey’nin raporuna göre, yapay zekânın bu tür alanlarda doğru şekilde kullanılması hâlinde, toplam karbon salımı 2030’a kadar %4 oranında azaltılabilir.
IMF ise yapay zekânın ekonomik faydalarının, yarattığı karbon maliyetinden daha büyük olduğunu belirtiyor. Kuruma göre, yapay zekâ küresel üretkenliği artırırken, karbon maliyeti yönetilebilir seviyede tutulabilir.
Yeşil mi, Gri mi? Yoksa İkisi Birden mi?
Yapay zekâ teknolojisinin çevresel etkisi, aslında onun nasıl kullanıldığına bağlı. Eğer yalnızca ticari rekabet uğruna büyütülürse, bu büyümenin bedeli gezegen için ağır olabilir. Ancak şeffaf, etik ve sürdürülebilir bir yaklaşımla yönlendirilirse AI, iklim krizine karşı elimizdeki en etkili araçlardan birine dönüşebilir.
Öne çıkan çözüm yolları:
-
Enerjiye duyarlı AI modelleri: Model eğitimleri, düşük karbonlu saatlerde veya yenilenebilir enerjiyle yapılmalı.
-
Kompakt modellerin teşviki: Daha az parametreyle çalışan, enerji verimli modeller desteklenmeli.
-
Şeffaf raporlama: Şirketler, emisyonlarını “gerçek” yöntemlerle ölçmeli. Sadece telafi sistemleri (offset) değil, doğrudan azaltım hedefleri ön planda olmalı.
-
Politik düzenlemeler: Veri merkezlerinin enerji ve su kullanımı denetlenmeli; su stresinin yaşandığı bölgelerde özel kotalar getirilmeli.
Aksi takdirde, son zamanlarda teknoloji dünyasında artan bir eğilim olan “greenhushing” – yani sürdürülebilirlik vaatlerini bile dile getirmemek – yapay zekâ alanında da yaygınlaşabilir.
Greenhushing Nedir?
Greenhushing, şirketlerin çevresel sürdürülebilirlik çalışmaları yaptıkları hâlde bunu kamuya açık bir şekilde duyurmaktan bilinçli olarak kaçınmalarıdır. Yani şirket, sürdürülebilirlik adına adım atar ama bunu reklam etmez – hatta özellikle sessiz kalmayı tercih eder.
Neden “yeşil sessizlik” yaşanıyor?
-
Eleştirilme korkusu: Şirketler, sürdürülebilirlik konusunda “yeterince iyi değil” diye yargılanmaktan çekiniyor.
-
Yasal riskler: Bazı ülkelerde yeşil iddialar daha sıkı denetleniyor, yanlış beyanlar ağır cezalara yol açabiliyor.
-
Algı yönetimi: “Konuşmazsam görünmem, görünmezsem hedef olmam” mantığıyla hareket eden firmalar, tartışmalı alanlarda temkinli davranıyor.
Yapay zekâ ne tamamen yeşil, ne tamamen gri. AI, bir teknolojiden öte bir araç. Ve bu aracın doğaya nasıl etki edeceği, onu yönetenlerin sorumluluğunda.
Önümüzdeki yıllarda yapay zekâ destekli karar sistemleri, şehirleri, tarımı, ulaştırmayı, üretimi şekillendirecek. Eğer bu sistemler çevreyle uyumlu şekilde kurulmazsa, sürdürülebilirlik bir ideal olarak kalabilir. Ama bilinçli seçimlerle AI, yeşil bir geleceğin inşasında başrol oynayabilir.
Sonuç olarak, esasında yapay zekânın rengi tamamen bizim seçimimiz.



