Skip to main content

Belki de her sektörün ortak yarası: İlham gelmediğinde üretmeye devam etmeli mi? Onaran Blog’ta ilk defa hem ilham, hem sürdürülebilirlik, hem de makerlık kategorisine aynı anda giren bir konuyu ele alıyoruz.

Bazen, boş bir Word sayfası sana saatlerce bakar da tek bir kelime bile yazamazsın. Ne anlatmak istiyorsun, ne hissettiğini biliyorsun. Üretmek zorunda hissettiğin ama üretemediğin bir ara boşlukta asılı kalırsın. O boşluk sessizdir ama baskı doludur.

İlham gelmediğinde ne yapılır? Cevaplar kişiden kişiye değişir ama genelde iki kutupta toplanır: Devam et ya da dur ve bekle.
Ama hangisi daha sağlıklı? Hangisi bizi tükettikçe tüketiyor, hangisi yeniden doğmamızı sağlıyor?

Yaratıcılığı zorlamak mümkün mü?

Yaratıcı üretimin formülü yok. Ama çevremiz çoğu zaman bunun aksini iddia ediyor. “Haftada üç içerik paylaş”, “her gün yazmazsan algoritma seni unutur”, “yaratıcıysan bunu kanıtlaman gerekir” gibi baskılar, ilhamın doğallığını zedeleyebiliyor.
Sürekli üretmeye zorlanan bir zihin, bir süre sonra sadece üretmiş olmak için üretmeye başlıyor. Bu noktada da içerikler içten değil, görev gibi hissediliyor. Oysa yaratıcı işler tam da o içtenlikle kıymet kazanıyor.

Yaratıcılığı zorlamak mümkün belki, ama sürdürülebilir değil. Zorlarken üretim devam edebilir, ama ruhu eksilir. Gerçekten seni heyecanlandırmayan bir şey üzerinde çalışmak, bir süre sonra kendi yaratıcılığına olan inancını da törpüleyebilir.

Durmak Suç Değil

Üretimden uzaklaşmak çoğu zaman suçlulukla karışık bir his yaratır. Özellikle yaratıcı sektörlerde “her zaman üretim hâlinde olmak” bir başarı ölçütüymüş gibi dayatılır. Bu, özellikle sosyal medya ile iç içe geçmiş yaratıcı işlerde daha da görünür hâlde.
Ara verince görünmez olacağını, unutulacağını hissedersin. Durursan yerini bir başkasının alacağına inanırsın. Bu da zihinsel bir koşu başlatır: İlham gelse de gelmese de, sürekli üret.

Ama üretmek sadece “sürekli bir şey ortaya koymak” anlamına gelmez. Bazen durmak da üretim sürecinin bir parçasıdır. Düşünmek, sindirmek, gözlemlemek, uzaklaşıp geri dönmek… Bunlar da yaratıcı sürecin görünmeyen ama gerekli adımlarıdır.

Üretimin Kime Hitap Ettiğini Sorgulamak

Bazen ilhamın gelmemesi, aslında ne için üretmeye çalıştığını sorgulamak için bir fırsattır. Kendin için mi yazıyorsun, bir markaya mı, algoritmaya mı, beğeniye mi?

Bu sorular kulağa basit gelse de, üretim sürecindeki yıpranmanın kaynağı genellikle burada saklıdır. Kendi sesini duyamadığın bir üretim, seni beslemek yerine senden eksiltir. Özellikle yaratıcı sektörlerde, “tutacak işler” üretme baskısı bazen gerçek motivasyonun önüne geçebilir.

Yaratıcılığın en güçlü olduğu yer, bir şeye “içeriden” bağlandığın andır. İlham gelmiyorsa belki de içeride bir şeyle bağlantın kopmuştur. Belki başkalarının senden beklediği üretimi yapmaya çalıştığın için ilham gelmiyordur.

Üretmek Zorunda mıyız?

İçinde bulunduğumuz çağda üretim sanki bir zorunluluk gibi sunuluyor. “Tüketme, üret”, “bir şey yap, paylaş, göster, var ol.” Ama üretmenin de bir kapasitesi var. Herkesin her zaman yaratıcı olmak zorunda olduğu fikri, üretim kadar dinlenmenin de değerini unutturuyor.

İlham gelmediğinde üretmek, bazen kendine karşı nazik olmamaktır. Çünkü o anda ihtiyacın olan şey bir şey ortaya koymak değil, belki de hiçbir şey yapmamak olabilir. O boşluk bazen doludan daha üretkendir. Çünkü orada dinlenme, gözlem ve yeniden başlama gücü saklıdır.

Belki de bu sorunun cevabı “hem evet, hem hayır.” İlham gelmediğinde üretmeye devam etmek, seni yeniden yaratıcı bir döngüye sokabilir. Ama bu döngü seni zorluyorsa, beklemek de en üretken eylem olabilir.

Yaratıcılık, sonuç değil süreçtir. Ve bu süreç bazen susar. Suskunluğun içinde de anlam vardır. Her sessizlik, yeni bir sesin öncüsüdür. Bu yüzden bazen üretmek yerine dinlemek gerekir; kendini, iç sesini, dışarıdaki hayatı.

O yüzden evet, ilham gelmediğinde üretmeye devam edebilirsin. Ama sırf üretmiş olmak için değil. İçten gelen sesi tekrar duyabilmek, yeniden bağ kurabilmek için. Ve bazen hiçbir şey üretmemek de üretimin bir parçasıdır. Çünkü yaratıcı olmak, sadece bir şey yapmak değil, bir şey hissedebilmektir.